San Francisco Sokaklarında 4.Gün
Bahadır sanat yoğunluğundan sıkıldığı için artık sanatsal faaliyetleri son tahlilde değerlendirmek üzere b-planı yaptık. B-planını uygulamaya koyma zamanı gelmişti artık. Bugün müze geziyoruz; Yay! :)
Legion of Honor San Francisco Güzel Sanatlar Müzesi San Francisco’nun Pasifik Okyanusuna bakan kendi halinde tepelerinden biri üzerinde kurulu bir saray:)
Tıpkı, yine San Francisco’nun Coit Tower’ı gibi bu müzenin de ortaya çıkmasına kocası bir şeker fabrikatörü olan bir kadın -ve yine zamanına göre pek girişken ve ilginç bir yaşam öyküsüne sahip bir kadın Alma de Bretteville Spreckels (1881-1968) ön ayak olmuş. Bir sanat düşkünü olan Bayan Spreckels kocasını topladığı , hatta Rodin gibi sanatçılardan bizzat topladığı eserlerini sergileyebileceği bir müze istiyor. Ve bu müze, San Francisco’da yapılmış olan Panama Pacific Enternasyonel Sergisi’nde bir kopyasını görüp tarzını çok beğendiği Paris’teki “Palais de la Légion d'Honneur” ün bir kopyası oluyor. Birinci Dünya Savaşı sebebi ile yapım izni 1915’te alınmış olmasına rağmen 1921’de ancak başlanabiliyor ve 1924’te bitiyor. Aynı yıl, 1. Dünya Savaşında müttefik devletler ve Almanya arasındaki ateşkesin kutlandığı, Ateşkes Günü’nde halka kapılarını açıyor. Bağışçıların “yaşayanlara hizmet ederken ölüleri onurlandırmak” (honor the dead while serving the living) dileğini yerine getirmek üzere San Francisco şehri tarafından 1. Dünya Savaşı’nda Fransa’da savaş meydanlarında hayatlarını kaybeden 3600 Kaliforniyalı anısına adanmış bir güzel sanatlar müzesi olarak kabul ediliyor. (Kaynak: resmi müze sayfası)
Dekoratif sanatlardan, heykele, resimden, kağıt üstünde sanata, antik buluntulardan, fotoğrafa çeşitli yelpazede 124,000 sanat eserinin birarada olduğu elit bir müze. Geçici sergileri ve Roden bölümü meraklıların bilgisine sunulur.
Müzeden çıkarken kapının önünde siyah bir limuzin fark ettik. Bir de gelin-damat eşliğinde bir grup kadınlı erkekli grup. Sarayın asil havasında fotoğraf çekimi için gelmiş siyahi Amerikalı pırıltılı şıkırtılı Müslüman bir gruptu. Allah mesut etsin diyelim:D
Müzeden sonra Japon Mahallesine gittik. Pazar günü olmasından mı kaynaklı, havanın güzel olmasından mı kaynaklı bilemiyorum, çok sakin bir mahalleydi. O kadar acıkmıştık ki önce yemek yemek istedik. Doğrudan Japan Center adlı alışveriş merkezinde el yordamı ile restoran bulmaya çalıştık. Herhangi bir tabela yoktu. Uygun gördüğümüz bir Japon mutfağına girdik: Izumiya. Masadaki çubuklar yerine kaşık ve çatal istediğimde garsonun soğuk duruşunu görünce ben yine değişik bir şey denemeye cesaret edemedim. Yeni bir şey denemek, sorup öğrenmek için uygun bir yer olmadığını düşündüm. Bunun için kendimi rahat hissedeceğim bir yer olmalıydı.
İçerideki mağazalar tamamen Japon kültürüne özel öğeler içeriyor. Bizim D&R lara benzeyen kırtasiye mağazasında tamamen Japon işi tasarımlar, Japonca kitaplar, dergiler, vb eşyalar bulunuyor.
Japan Center iki binadan oluşuyor. Arada bir bahçe var. Bahçeye betondan bir barış pagodası dikilmiş. Burada epeyce ileri yaşta insanlardan oluşan bir ekibin bir müzik provası vardı; sanırım bir anma etkinliğine hazırlık yapılıyordu.
Buradan çıkıp kısa mesafedeki ana otobüs durağına yürüdük. İstikamet Pacific Heights: Benim teşhisim San Francisco’nun Nişantaşı ya da Bağdat Caddesi. Turistliğimizin son günleri olduğundan o kadar hırpani bir durumdayım ki, kendimi eğreti hissetim:) Her şey birden değişti; insanların kılık-kıyafetleri, bakımları, arabaların modelleri, evlerin tipleri. Bölgeyi yürüyerek gezmek için mahallenin biraz başında indik. Bölgenin adından anlaşılacağı üzere burası yüksekte bir mahalle. İndiğimiz noktada evlerin hepsi müstakil. Yokuşlu bir yoldan ana caddeye indik; Union Street diye geçiyor. Bildiğin Nişantaşı oldu ortalık! Haftasonu ve havanın da son derece güzel olmasının verdiği hareketlilik ile pek bir cıvıltı içinde ortam. Butikler, küçücük –sıkışık, insan dolu café’ler…Hayat parası olana güzel…Bu şekilde yürüyerek merkeze geldik.