Universal Studios: “Los Angeles’in Eğlence Başkenti”
Bugün Universal Stüdyoları turu yapacağız. Bugünün adı tepeden tırnağa eğlenceye bulanmak! Ama yaşamadan önce böyle bir tecrübe olacağı insanın aklının ucundan geçmiyor! Hayatımda bütün bir gün boyu kesintisiz bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Kişinin, tanımadığı insanlarla en rahat çığlık ve boğaz dolusu kahkaha atabileceği tek yer herhalde burasıdır.
Buraya gitmek konusuna, özellikle de fiyatı duyduktan sonra epey mesafeliydim. Ancak Universal Stüdyoları öylesine harika bir mekan yapmış ki ödediğiniz parayı sonuna kadar hak ediyor.
Anlatmak çok zor ancak şöyle özetleyebilirim: Yolu düşen herkesin bir gün ayırması gerekiyor. Fakat bu keyfi almak için belirli şartlar var; kalp, tansiyon hastalığınız olmayacak, ani itme-kakma, hoplatma- zıplatma hareketlerine karşı iskelet- kas rahatsızlığınız olmayacak, bazı “ ride”larda sis ve buhara karşı alerjiniz olmayacak, vs vs…Bu uyarıları okuyunca daha da merak sarıyor insanın içini değil mi? :)
Elinizdeki programa göre saatleri dikkate alıp bu şovların hepsine katılmanız saat 10:00’dan 18:00’e yani parkın açılış saatinden kapanış saatine kadar tüm vaktinizi alıyor. İlk stüdyo turu saat 10:00’da başlıyor. Bu tur 15 dakikada bir yapılıyor. İlk grup tabii ki bir heyecan ile başlıyor. Henüz 10 dakika kadar kala bir güruh halinde bekleşmeye başlıyoruz. Bizi o son dakikalarda havaya sokmak için rehberler bizi oyalıyorlar.
Sonra tarif edilen yolu izleyerek bizi gezdirecek araçların durağına geliyoruz. Son derece düzenleyici bir sıraya sokma düzeni var. Her bir vagonun önünde şerit şerit sıra olunuyor. Binerken sepetlerden 3D gözlüklerinizi alıyorsunuz.Üstü kapalı ama yanları açık, her biri 35-40 kişilik vagonlara doluşuyoruz. Bu gezide vagondan inmek yok. Yüksek bir noktadan gezi başlıyor. Stüdyo turunda bize canlı sunum yapan bir rehber var araçta.
Eski film stüdyolarının da bulunduğu , yenilerinin de eklendiği, 16.000 metrekarelik dünyanın en büyük set alanını dolaşmaya başlıyoruz. Rehber arada genel açıklamalar yaparken her bir bölüm için Jimmy Felon’un esprili bölüm geçişlerinin işlendiği eğlenceli videoları izliyoruz.
Duvarlarında dev posterleri ile çeşitli kapalı film setlerinin önünden geçiyoruz. Dev NY gökdelen manzaraları, şehir çekimlerinin yapıldığı binalar, sokaklar, minyatür kasabalar arasından geçip Peter Jackson tarafından yapılmış King Kong’un T-Rex ile 360 derece 3 boyutlu bir ürkütücü savaşının içine düşüyoruz. Aslında vagonların sallanmasına sarsılmasına, oramıza buramıza bir şeyler sıçramasına bakılırsa 4 D falan olmalı bu eşsiz gösteri.
Sonraki durağımız The Fast and The Furious’un araba şovu. Arabaların patlama ve kaza sahnelerinde nasıl uçtuğunu, fırladığını bize bir müzik eşliğinde dans eden arabalar şeklinde gösteriyorlar:D
Ve kendimizi bir Meksika kasabasında buluyoruz. Şaşılacak şekilde ormanlık bir yamaçta, kenarda bir ceylan otluyor. Her şey yolunda. Birden gök gürlüyor; şimşekler çakıyor. Bardaktan boşanırcasına bir yağmur indiriyor. Sonra sol taraftaki eğimden bir sel kaptırıp üzerimize geliyor. Çığlık çığlığayız. Ama film bu ya; bize hiç bir şey olmuyor :D
Sonra bize bir deprem yaşatıyorlar; bir metro istasyonuna giriyoruz; duruyor vagonlarımız. Gerçek bir deprem oluyormuşçasına sarsılıyoruz. Ardından istasyondaki trafolar patlıyor; üstümüzden geçen yol çöküyor; yoldan geçmekte olan tır vagonumuzun üstüne kayıyor. Deprem stresini :) atamamışken Jaws’ın saldırısı beraberinde korkusu ile başbaşa kalıyoruz.
Bu kadar stres yeter diyerek sanırım, Umutsuz Ev Kadınları (Desperate Housewives) adlı dizinin huzur dolu, sakin sokağına getiriyorlar. Ama etrafta çekim yok! :)
Oradan tırmanan yokuşun ardından Psycho filminin Bates Otel’ini görüyoruz. O da ne! Kapıdan bir adam çıkıyor kucağında bir kadın cesedi, kapı önündeki aracın bagajına koyuyor. Bizim de olaya şahit olduğumuzu görünce elindeki bıçakla üzerimize saldırıyor. Tepeden izlemeye devam edince yine saldırmaya yelteniyor bize, neyse ki vagonlarımız yeterince hızlı:D. Tam psycho!
Sonraki durağımız Dünyalar Savaşı filminin uçak kazası sonrası hala dumanları tüten viran kasabası....Motor ayrı bir evin önüne fırlamış, uçak parça parça saçılmış; üst kısmı yok, eşyalar, evler darmadağın olmuş...Bu genel görüntü dışında aksiyon yaşamıyoruz burada..ama kaza yeni olmuşçasına canlı. Kocaman, gerçek bir uçağı o şekilde görmek gerçekten sıon derece ürkütücü ve üzücü...
Ve Curse of the Mummy (Mumya’nın Laneti) mağarasına giriyoruz:D Korkunç lanet okuyan seslerin ardından beklenmedik çekilde vagonlardaki ekranda Whoopi Goldberg’i görüyoruz, birden böcekler sarıyor kadını:D Etraftan ciyk ciyk sesler gelince anlıyoruz ki bir yerlerden böcek salınacak üstümüze. Herkes çığlık atıyor birden; su fışkırtıyorlar üstümüze :) Bu hoş turu tamamlayıp iniyoruz.
Bundan çıkıp koşa koşa The Simpson’s Ride’a gittik. Kapıda uyarısı var: Krusty’nin oyunları; kalbi olan, tansiyon sorunu olan, bel-boyun sıkıntısı olan girmesin. Çocuklarda da boy sınırı var :) Bunlar ciddi uyarılar. Girene kadar tahmin bile edemezdim başımıza ne geleceğini. Girişte 3 boyutlu gözlük veriyorlar. Bir süre sırada bekliyorsunuz; o sırada duruma özel Simpson karakterlerinin aktardığı bir animasyon hikaye izliyorsunuz monitörlerden. Sonra sıradan 7-8 kişiyi özel odalara alıyorlar ve kapı açılana dek bekletiyorlar. Ve işte başlıyor.
Sadece gözlük takıp sinemada film izler gibi bir animasyon izleyeceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. İçine girdiğimiz, oturduğumuz ve bizi barlarla koltuğa sabitledikleri vagon animasyon boyunca her türlü sallanıyor; hopluyor salınıyor, sarsılıyor; izlediğimiz animasyonun içinde biz de aktörler, aktrisler oluyoruz. Onlar ne yapıyorsa biz de peşlerindeyiz :) Burada yaşadıklarımızı anlatmanın imkanı yok; ama youtube’a yüklenen bazı videolardan bir fikir edinebilirsiniz. Bebiş Maggy’nin emzik niyetine bizi ağzına alıp cork cork emip çıkardığında ileri geri gidişimiz ve bizi eş zamanlı boğdukları bebek pudrası kokusu ve tükürük hissi veren ıslaklık asla unutulmaz!!!! :D
Universal Studios taraçalı bir bölgeye kurulmuş. Lower (Alt) kata bir sonraki eğlence “şokumuzu” yaşamaya adeta koştuk. Ancak o kadar aşağıdaymış ki 4 tane uzununundan yürüyen merdiven ile indik. Sırada Mumya filminden aksiyonlu sahneleri yaşamak var. Simpson Ride'ın kapısındaki uyarıların aynısı burada da mevcut. Bileğine ve yüreğine güvenmeyen girmesin yazıyor. Ve nitekim, bu atraksiyonda o kadar fırlattılar ki uçup bir yerlere yapışacağımı zannettim. Çoğu yerde gözümü kapatıp , “Allah’ım ne yaptım” diye söylenmeye ve dua etmeye başladım.
Bu ride’dan elim ayağım titreyerek çıkınca biraz ara vermek istedim ama çıkar çıkmaz karşımızda Transformers filminin tam da o gün başlayan 3D sneak peek rehearsal, 3 D deneme ride’ı vardı. Saniye kaçırmadık! Ayaklar yolu buldu. Kapıda diğer ride’lardaki gibi sağlık yarılarından başka “deneme aşamasında, herhangi bir teknik vs arıza yaşanabilir” uyarısı ayrıca göze çarpıyordu.
Girişte Transformers “nest”ine askeri üniformalı baylar bayanlar size havaya sokarak buyur ediyor. Gizli bir askeri üssün koridorlarından yine “asker”ler eşliğinde 6-8 kişilik araçlarımıza bindiriliyoruz. Ride’da Optimus’un yanında savaşıyor, Allspark’I koruyoruz. Bir de canlı kalmaya çalışıyoruz:)) Çok başarılı bir 3D hatta, sıcak, soğuk, ıslak vb duyuları yaşatan 5D şeklinde olağanüstü bir şovdu. Hele sonundaki “your bravery saved the planet; well done freedom fighters!” dedi ya “araçtan bir inişimiz vardı ki sormayın:D
Alt kata, Mumya ve Transformers’dan sonraki 3. Eğlencemiz de Jurassic Park River Ride – Jurassic Park Nehir Yolculuğu idi. Bahadır’ın okuduğu internet yorumlarından bildiğimiz bu yolculuğun “ıslak” olacağı idi. Kapıda bu konuda bir şey yazmamakla birlikte ( görebildiğim kadasrı ile) panço yağmurluk satılıyordu. Aynı heyecanla Jurassic park kervanına katılıyoruz. Sağlı sollu dinazorların eşlik ettiği bir nehir yolculuğu başlıyor. Arka fonda da, o film tanıtımlarını yapan davudi ses tarafından bize bir hikaye anlatılıyor. Sonra o sakin akan nehirde birden sular seller oluyor. En sonda süratle bir şelalenin altından geçiyoruz ; olan orada oluyor:) Olanca korunma çabamıza rağmen “accuk” ıslanıyoruz:D Neyse ki hava cok da serin değil.
Vakit öğlen; çıkınca oracıktaki Jurassic Restoranda bir şeyler yiyoruz- içimizi dışımıza çıkartan programları bitirdiğimizden.
Yediklerimizi çıkartmamak için de sakin programları izledik akabinde. Saatleri kısıtlı olan Waterworld’ün 14:00 gösterimine yetiştik.
Burada da filmin savaş sahnesi canlandırılıyor. Yüzlerce izleyici birden alınıyor içeriye. Islanma riski yüksek olan, az olan ve hiç olmayan yerler şeklinde ayırmışlar oturma yerlerini -aslında basamaklar şeklinde.Şov başlamadan izleyiciyi bir yandan bir kısım insan yerleşirken alıştırmak üzere ıslatıyorlar kovalarla. Bu şov aynı filmdeki gibi ağır silah patlamaları, varil patlamaları, atlama, hoplama, suda atraksiyonlar içeren bir film sahnesi. Belli bir senaryosu var. İzleyiciler de film izler gibi izliyor.
İzlediğimiz yarım saate yakın gösteriden sonra saat 14:30’da başlayan Special Effects- Özel Efektler adlı gösteriye koşturarak yetiştik. Girdiğimizde azıcık başlamıştı. Burada da adından anlaşılacağı üzere film hilelerinden bahsediliyor. Örnekler gösteriliyor. İki kişinin sunuculuğunu yaptığı programda izleyicilerden gönüllüler alınıyor. Gayet eğlenceli bir formatta yarım saatlik bir şov halinde film hilelerini oracıkta yapıp gösteriyorlar.
Buradan çıkıp saat 15:00’teki Shrek’e yetişmek istedik ancak kapı kapanmıştı. Yarım saat sonraki Shrek kuyruğuna kadar parkta gezemediğimiz sokakları gezdik. Zira burası sadece şov salonlarından oluşmuyor, bayağı bir yaşam alanı, film platosu, sokak sokak farklı şehir ve ortam esintileri var. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Birkaç sokak ve fotoğraf çekimi sonrasında Shrek için kuyruktaydık.
Shrek ride’ı için de kalabalık bir insan grubu alındı içeriye. Girişte 3 D gözlüklerimizi verdiler. Hangar gibi bir mekanda beklemeye koyulduk. Shrek’teki 3 domuzcuk, pinokyo, konuşan ayna senaryoyu anlatıp bir sonarki adımda geçeceğimiz salonda bizi neyin beklediğine dair hazırlıyorlar. Hikaye verildikten sonra kocamaaan bir sinema salonuna alıyorlar bizi. Ortam 5D. Koltuklar sallanıyor, hopluyor, zıplıyor, sahneye gore yüzünüze ön koltuktan tükürük fışkırıyor. Vsvs. Pek sevimli bir masal anı yaşatıyorlar özetle.
Shrek’ten sonra koşa koşa Terminatör’e yetişiyoruz. Yine bir sinema salonuna alınıyoruz. Burada da bizi karşılayan bir hatun var: adı Kim. Kim bize bir hikaye anlatıyor. Yanlış hatırlamıyorsam filmin orjinalinde de vardı bu güzel girizgah. Tıbbın, teknolojinin ilerlemesindeki muhteşemliği anlatan bir sunum yapıyor ve bizi olayın “ gerçekliğine” hazırlıyor. Adeta bir film senaryosunun parçası oluveriyorsunuz. Tam bir hayal dünyası! Burada Cyberdorm ortamında Terminator 1 filminin bildiğimiz sahnelerini yaşatıyorlar. Ortam yine 5 D; hareket eden koltuklar, su serpiştirilmesi, sis/ buhar ortamı, lazer ateşli silahlar…tanıdık bir hikayede George Orwell’in 1984 ortamına denk bir dünya gözler önüne seriliyor “en sevimli hali” ile. Gerisi Terminator hikayesi…
Bunlar da güzeldi ama benim aklım Simpson’s Ride’da kaldı. 20 dakika bekleme süresini göze alarak yeniden sıraya girdik- o kadar sürmedi bile. Olağanüstü şovu bir daha yaşadık!
Bundan sonra yine tadı damağımızda kalan Transformers’a gidiyoruz ikinci kez!: Üstelik 4 ayrı yürüyen merdiven inmek zorunda kalacağımızı umursamadan. Bu kez de muazzamdı. Üstün savaş yetenekleri ile donatılmış bir robot olarak savaşın içinde yer almak, uçmak, bir yere bir göğe savrulmak, tepe taklak çakılacakken kurtarılmak, ateş toplarını burnunda hissetmek, bir düşman tarafından neredeyse öğütülmek….o 3 boyutlu gözlükleri çıkartmak ya da o arabadan çıkmak istemiyor insan!
Parkın kapanışına kalan yarım saatte ben hiiiiiç istemesem de House of Horrors’a giriyoruz. Korku filminden, korku öğesinden nefret ederim. Genel temaya bakınca tüm girdiğimiz şovlar vizyon filmlerini temel alıyordu. Ancak burası düşünülenin aksine korku filmlerinden oluşturulmuş bir korku tüneli olmamış. Luna parklarda olan korku evlerinden yapmışlar. Ordan burdan atlayan yarı iskelet yarı insan yaratıklar, sarkan ve huylandıran yapay örümcek ağları, asılı ve sarmalanmış cesetler arasından daracık ve karanlık koridorlardan yürüyerek geçiyorsunuz.Tabii ki kasılarak ve Bahadır’a yapışarak geçtim etrafa bakmamaya çalışarak. Buranın en eğlenceli tarafı önümüzden giden Rus gruptaki kadınların korkudan yeri göğü inleten çığlıkları ve buna kahkahalarla gülen ve arada arkasına dönüp benim halime bakarak yine kahkahalarla gülen o grubun erkek ziyaretçisi idi :)
Bu muhteşem park saat 18:00 itibariyle kapanıyor. Sabah metrodan indikten sonra bizi Universal Stüdyolarına getiren shuttle’ın meğer akşam son dönüş saati varmış. O da sekizmiş. Akşam parktan çıktıktan sonra yemek yemek ve turlamak üzere Universal City Walk’ta kalmak istiyorum. Buralarda pek meşhur Forrest Gump’ta anlatılan Bubba Gump Shrimps’te yemek yiyoruz. Ancak shuttle’ı kaçırdığımızı farkedince ( ki bu arada etrafta Hilton , Sheraton gibi oteller bulunmakla birlikte bayağı bir kuş uçmaz kervan geçmez bir mahalle)5-10 dakika dik bir yokuştan aşağı kendimizi salıyoruz. Metromuza binip 2 uzun durak mesafedeki otelimize geliyoruz.