Edİrne

Giriş

24/04/2010/ Edirne, Karaağaç

Edirne...3 yıldır her “gidelim” dediğimizde sağanak yağmur uyarısı verilen ve ziyaretimizi sırf bu yüzden ertelemek durumunda kaldığımız muhterem ilimiz.

Her gidemediğimiz yıl, tıpkı Herman Melville’in ünlü romanındaki Kaptan Ahab’ın, efsanevi beyaz balina Moby Dick’i yakalamak hırsına garkolması gibi Edirne’yi görme hırsımız neredeyse arzumuzun önüne geçiyordu....ki bu yıl nihayet güzel bir hava yakalayarak bu harikulade şehri görebildik.

Milli bayramlarda gezmenin zorluklarını çeşitli seferlerde gördüğümüz için 23 Nisan’a da 19 Mayıs’a da denk getirmeyi düşünmedik. Çok güzel bir ara çözüm ile 24 Nisan Cumartesi günü günübirlik bir gezi planladık. Edirne merkezi için bunun ideal bir zamanlama olduğunu görünce de mutlu olduk.

Sabah 5.30 da yola çıktık. Baharın tüm tazeliğini hissediyoruz. İki buçuk saatlik yolculuğumuz sırasında aynı anda bizimki de dahil en çok iki araba olması hayli alışılmadık geliyor; şimdiye kadar hep Anadolu ana kara istikametlerinde gittiğimizden o yolu da hep kalabalık gördüğümüzden olsa gerek...O kadar rahat seyahat ettik ki anlatamam. Yol çok düzgün...kenarlardaki arsaların kimisi sürülmüş, kimisi diz boyu çiçek. Karşı yönü ayıran boşlukta ağaçlar var. Özellikle Boğaz ağacı olarak bildiğim erguvanı görmek beni şaşırttı.

Kahvaltıyı Meriç’in öte yanında kalan Karaağaç’ta yapacağız. Yaptığımız soruşturma ve araştırmalar neticesinde bu bölgenin kavaklar altında mesire yeri tadında olduğunu ve burada kahvaltı ve piknik mekanları olduğunu öğrenince planımızı ona göre yapıyoruz.

Ancak buraya varmak için önce Edirne merkez’e giriyoruz. Elimde Edirne’nin iki adet kültür haritası , mihenk taşlarını takip edip bizi Karaağaç’a götürecek yollardan geçiyoruz. Bir noktada yerleşim bitiyor ve demiryolu ile paralel oluyoruz; in cin top oynuyor. Sonra rayların altından geçmemiz gerektiğini görüyoruz krokiye göre. Pek ihtimal vermemekle birlikte alttan geçip sağa dönünce kendimizi birden Tunca Köprüsünün girişinde buluyoruz...

Sıra sıra mekanlar geçiyoruz. Gelmeden önce internette bulduğum bir yere gidiyoruz direkt. Sabahın erken saatleri olmasından kaynaklı mıdır, baharın henüz erken vakitleri olmasından kaynaklı mıdır bilmem, bizden başka bir grup daha var; o kadar.

Sessiz, sakin ve de serin bir ortamda, horozların sesi eşliğinde 40 dakika kahvaltı molası verip küçücük bir merkez olan Karaağaç ile turumuza başlıyoruz.