Amerİka Birleşik Devletleri


Boston'da ilk gün

26 Nisan 2012 Perşembe, 10. Gün/ Long Wharf, Beacon Hill, Bunker Hill

Bir önceki gece 22:00’de Washington DC ‘den hareket eden tren sabah saat tam 8:00’de Boston South Station garındaydı. Pek çok durakta durup yolcu indirip bindirerek geldiğinden uykuda huzur olmuyor. Eh koltuklar koltuk halinde rahat ama insan yorulunca da uzanmak istiyor hani.

Daha evvelden yaptığımız araştırmalardan bildiğimiz üzere ( otelimiz havaalanı oteli olduğundan- Comfort Inn & Suites Logan International Airport ) bizim bulunduğumuz istasyondan havaalanına gelip oteli aramamız ve otelden shuttle (minibüs) istememiz gerekiyor ( otel bu hizmeti ücretsiz sağlıyor). Tren istasyonundan henüz çıkmadan oteli arıyoruz- ki biz çok yakındaki havaalanına giderken shuttle da yola çıkmış olsun. Ancak bizi havaalanından tekrar aramamız yönünde bilgilendiriyorlar. ( Bu arada Boston’daki havaalanı otelleri en azından zincir oteller bu transfer hizmetini veriyor )

Önce, istasyon ile havaalanı arasında işleyen metroya sonra da havaalanı istasyonunda bizi terminallere götürecek ücretsiz transfer otobüslerine biniyoruz. Herhangi bir terminalde inip oteli tekrar arıyoruz. Bir uçaktan indiğimizi varsayarak bavulu alıp almadığımızı sorarak, şu an araca binecek şekilde hazır olduğumuzdan emin olduktan, hangi terminalde beklediğimizi öğrendikten sonra nerede beklememiz gerektiğini belirtip şöförle irtibat kurup yaklaşık kaç dakika sonra bizi alabileceğini söylüyor. Böylece şöför de nereden yolcu alacağını biliyor.

Terminal dışında küçük duraklar var bu işe hizmet eden. Orada 20 dakika bekledikten sonra üzerinde otelimizin adının bulunduğu bir minibüse biniyoruz. Tam iş trafiği. Giriş 15:00’te. Sabahın erken bir saati olduğundan kahvaltı öneriyorlar; iyi geliyor. Çanta ve bavulu emanete bırakıp her saat başı ve yarım saatlerde otelden hareket eden shuttle ile şehre inerek olabildiği ölçüde gezmeye başlıyoruz. ( Bu arada öğreniyoruz ki otelin transfer aracına metronun Havaalanı durağında inmek ve binmek mümkünmüş. Alanın içine girilmesi gerekmiyormuş. Dolayısı ile bu oteli tercih edecek olursanız; tam da bu durakta mevcut telefon kulübelerinden oteli arayabiliyorsunuz. Kapının önündeki telefon kulübesinde otellerin telefon numaraları yazıyor. Ancak edinmiş olduğum toll free / ücretsiz ödeme yapabileceğiniz bir numara da var: 1.887.485.3600 ; bu da benden olsun:)

Metro ile havaalanı durağına iki durak mesafedeki Aquarium durağında iniyor ve Long Wharf denen Boston’ın devrim dönemindeki ve tarihsel kaderini belirleyen liman merkezini görüyoruz. Burası turistik kaynaklarda belirtilen “walk to the sea” (denize yürüyüş) rotasının son ayağı aslında.

Çeşitli tur rehberlerinde önerilen rotayı takip edip Beacon Hill bölgesinde yer alan Massachusettes State Hall (Masaçhusets Eyalet Binası) ile bitiriyoruz.

Boston’ın enerjisi ilk gün izlenimi ile beni saramadı maalesef. Özellikle Washington gezisinden kalma 3 günlük boğaz ve geniz tahrişi ile savaşırken Boston’ın soğuk rüzgarı bana hiç iyi gelmedi.

Öğlen yemeğini Akvaryuma yakın bir sokakta Black Rose adlı bir Irlanda pub/ restoranında yemeyi seçtik. Black Rose’da servis açmadan önce tabak altına bir servis kağıdı getiriyorlar; kağıtta bu restoranın adını nereden aldığı anlatılıyor ve bar duvarında fotoğrafları asılı 9 adamın hikayesi....Çok güzel anlatılmış, dayanamadım temiz bir kopya istedim garsondan:) Bu kısa hikayeyi paylaşmadan edemeyeceğim:

9 Famous Irishmen

During the civil disobedience in Ireland in 1848, nine men were captured, tried and convicted of treason. The Crown sentenced to death: John Mitchell, Morris Leyne, Pat Donahue, Thomas McGee, Charles Duffy, Thomas Meagher, Richard O’Gorman, terrnece McMannus and Michael Ireland. Before passing sentence, the judge asked if there was anything that anyone wished to say. Meagher, speaking for all said, “My Lord, this our first offence but not our last. If you will be easy with us this once, we promise, on our word as gentlemen, to try to do better next time. And next time, sure we won’t be fools to get caught!” Thereupon, the indignant judge sentenced all of them to be hanged by the neck until dead. Passionate protest from throughout the world forced Queen Victoria to commute the punishment to banishment to Australia. 

In 1874, word reached the astounded Queen Victoria that Sir Charles Duffy, who had been elected Prime Minister of Australia, was the same Charles Duffy who had been banished 25 years before. On the Queen’s demand, the whereabouts of the others banished with Duffy should be determined and the following was discovered:

Thomas Francis Meagher: Governor of Montana
Terrence McMannus: Brigadier General, United States Army
Patrick Donahue: Brigadier General, United States Army
Richard O’Gorman: Governor General of Newfoundland
Morris Leyne: Attorney General of Australia
Michael Ireland : Attorney General of Australia (succeeded Morris Leyne)
Thomas D’arcy McGee:Member of Parliament,Montreal Minister of Agriculture and President of the Council Dominion of Canada
John Mitchell:Prominent New York politician. This man was the father of John Purroy Mitchell, Mayor of New York at the outbreak of WW War I.

 

Yemeğin ardından North End bölgesinde Charlestown Köprüsü'nü geçerek Bunker Hill Anıtına gidiyoruz. Çok güzel ve sessiz sakin sokaklar arasından geçerek çok güzel evleri seyrederek tırmanıyoruz. Deniz ile saklambaç oynayan sokaklarda kaldırımlar boyunca uzayan yüksek ağaçlar arkasında kendi bahçeleri içinde seyirlik evleri ile bana Büyükada sokaklarını ve evlerini anımsatıyor Bunker Hill. O kadar ki Amerika’da bir şehirde olduğumu unutuyorum. O ana kadar gördüğümüz Boston ile ilgisi yok buraların.

Charlestown’ın liman bölgesine hakim tepesi olan Bunker Hill’de 1775 yılında, Amerikan Bağımsızlık Savaşı kapsamında İngiliz’lere karşı yapılan savaş anısına dikilmiş anıt. Övünç kaynağı olmasının sebebi yenilgi ile sonuçlanmasına rağmen zayıf, askeri eğitimden yoksun toplama milis grubunun güçlü İngiliz ordusuna karşı verdiği mücadele ve buna rağmen düzenli orduya verdirdiği kayıptır. Halkın kendi arasında topladığı bağışlar ile bu son anıt 1848’de dikilmiş.

Yağmur atmaya başlıyor. Dönüşe geçiyoruz.

Önceki geceyi trende geçirmiş olmanın verdiği yorgunluk ve uykusuzluk halinden kurtulmak üzere otele erken dönüyoruz.