Brisbane CBD (Central Business District)/ Şehir Merkezi
Bugün kahvaltı dışarıda. Yerlilerin adetine göre:) Kardeşimin olduğu gibi pekçok insanın favori mekanı The Perfect Pancake Cafe’de şekerli ve dondurmalı “pancake” ler var menüde. Kahvaltı alışkanlığıma kökten bir değişim getiriyor bu, ama Brit alışkanlıkları sebebi ile Avustralya’nın her yerinde bulabileceğime emin olduğum Earl Grey çayımı illa ki içiyorum. :) Treasury Casino’nun hemen yanında bu mekan. Google’dan aratınca bulmuş bu mekanı kardeşim. Tesadüf yani. 1880 lerden kalma bir kilise binasını restoran olarak kullanıyorlar. Dekore etmişler diyeceğim ama hayır; dönüştürmüşler; neredeyse olduğu gibi. Sadece ortaya bir bar kondurulmuş:) Pek değişik bir atmosfer. Pancake’ler güzel, kocaman ve hayli kalorili. Epey de çeşitleri var.
Buradan çıkıp yürüyerek Çin Mahallesine gidiyoruz. Çok küçük, sanki namı yürüyüsün diye yapılmış. Nitekim meydandaki tabelada da Brisbane belediyesi’nin şehri canlandırmak adına girişimlerinden biri olarak bahsediliyor. Buraya gelene kadar yol üzerinde bir iki outdoor ekipman ve kıyafet mağazasına girip dolaşıyoruz. Türkiye’de de bu tip mağazaların ürünleri epey pahalıdır. Ancak Avustralya’da dudak uçuklatan cinsten; örneğin, goratex yağmurluğun 500 AUD olması gibi.
Çin mahallesinin bittiği yerde şehrin ”köyleri”nden biri olarak anılan ( şehir içinde olmakla birlikte sınır banliyösü) Fortitude Valley başlıyor. Sükseli mağaza ve alışveriş mekanlarının bulunduğu bu bölgeye girmeden Çin mahallesinin etrafından dolanıyoruz.
Hava 32 derece, çok sıcak. Şehrin içinde yüksek beton binaların, plazaların arasında gezmemiz öğlen sıcağına denk geldi. Çalışanların öğlen paydosu. Çok şıklar. Vitrinlerden fırlamış gibi. Bir koşturma ile yiyecekleri mekanlara yarışıyor gibiler:)
Pancake o kadar doyurucu geliyor ki, bir de saat 1100 de yemiş olma durumu var tabii, öğlen yemeğini atlıyoruz. Çin mahallesi dönüşünde uzaktan binalar arasında Storey Bridge’i görünce kardeşim bizi Brisbane Nehri kenarına indiriyor. Kıyı boyunca yanyana yükselen birbiri ile uyumlu gökdelenlerin gölgesinden bir yaya parkurunda yürüyoruz. Hoş bir manzara veriyor burası. Aynı gökdelenlerin nehre bakan cephelerinde çok şık restoranlar var.
Bu parkurun bittiği yerden ana caddeye çıkınca az ileride karşımıza 1889’da denizcilik firması olan Australasian United Steam navigation Company) için kullanıma açılmış beyaz bir köşk, Naldham House çıkıyor. Gökdelenlerin ve kocaman bambu ağaçlarının arasında tezatlar yaşatan bir görüntü veriyor.
Kısa bir yürüyüş ile arabamızı bıraktığımız kumarhanenin önüne geliyoruz.
Bir gece önceki sivrisinek eziyetinden sonra ( 02:30’tan 04:00’e kadar her saat başı 4 kez uyanıp onlarca sivrisinek öldürüp saat 08:00’de çalan alarmın kurbanı olmak) tabletli sinekkovuculardan almak şart olduğundan bir market bumaya çalışıyoruz. Bir gece daha uykusuz kalma lüksümüz yok. Bir AVM’ye giriyoruz ama ilaç da satılan parfümeri kılıklı markette yok maalesef. Vitamin alıp bu AVM’de oyalanmadan çıkıyoruz. Buradan çıkar çıkmaz geldiğimiz sokak alışveriş cenneti Queen Street. Araçlara kapalı bu sokak güzel mağazaların bulunduğu bir çarşı mantığında; o sebepten de aslında Queen Street Mall olarak adlandırılmış. Aynı sokak üzerinde Queen Street ile Elizabeth Street’in kesiştiği yerde 9 katlı çok popüler bir AVM olan Myer Center mevcut. Çok önemli bir hususu atlamamalıyım: bu sokakta sigara içilmiyor. Sokaktaki banklardan birisinde kısa bir dinlenme molası ardından arabanın bulunduğu casinoya gidiyoruz. İçeride dolaştıktan sonra kardeşim Burleigh Heights’ta haftada bir yapılan eğlenceli bir aktiviteye gitmeyi öneriyor, ancak günlerden Pazar olduğunu farkedince eve doğru yola çıkıyoruz.
Saat 1600 civarı, şehir merkezinden Gold Coast istikametine banliyöye doğru yola çıktığımızda inanılmaz bir araba kalabalığı ile karşılaştık. Ancak bu trafik hiç sıkışmadı, hep aktı. Sapakları atlattıkça azaldı. Queensland eyaletinin en kalabalık birinci, Avustralya’nın da en kalabalık üçüncü şehri olarak , 2011 verilerine göre 2 milyon 74 bin 222 kişinin yaşadığı bu şehirde rahatsız edici bir kalabalığa rastlamadık. Haftasonu bile yollar da sokaklar da yaşanası idi.
Dönüş yolumuzda eve girmeden Ormeau’ya 5-10 dakika mesafede Yatala mevkiinde dev bir et süpermarketi; Super Butcher’a giriyoruz. Etten başka bir şey yok. Her çeşit ve şekilde:) Ürün et olunca içerisi tam bir buzhaneye dönmüş. Bu tip mağazalarda verilen ceketlerden giyiyoruz ama bana mısın demiyor. Kendimi nasıl dışarı attığımı bilmiyorum.
Akşam yemeği için sabah yaptığımız planda yakındaki çok popüler hint restoranı vardı, ancak planı değiştirip evde yemeye karar veriyoruz. Menüde şehriyeli tavuk çorbası, pilav, kıymalı taze fasülye, turp ve havuç salatası ile güne leziz bir son veriyoruz.