Kalbim Brisbane’da kaldı...Aklımda Sydney: Circular Bay Bölgesi
Sabah 07:00’de kalkıyoruz. Ormeau Brisbane ve Goldcoast’un ortasında kalıyor. Goldcoast havaalanından Sydney’e kalkan uçak Brisbane’dan kalkan uçaktan daha ucuz olduğu için onu tercih ettik. Kardeşim bizi bırakacak yine. Virgin Australia’nın 10:05’te uçağı vaktinde kalkıyor, 15 dakika önce iniyor.
Otelimiz Sydney’in 50 km batısında. Bir banliyö olan Parramatta’da. Şehrin bu kadar dışından seçmemizin sebebi merkezdeki otellerin çok pahalı olması ve bizim bu çok başarılı otelde bu tarihler için uygun fiyat fırsatı yakalamış olmamız. Merkezde vasat , hatta kötü bir otelde daha yüksek bir ücret ödemektense 4 -5 yıldızlı bir otelde çok daha uygun bir ücrete kalabilecektik.
Saat 12:30 gibi havaalanından çıkıp bizi şehirde aktarma yapacağımız merkez istasyon olan Central durağına bırakacak havaalanı trenine (airport train) biniyoruz. Tüm otobüs, feribot, trenlerde geçen “Multitravel” adı verilen biletlerden almamız gerekiyor. Gişeden havalimanı-şehir, şehir –havalimanı 7 gün içinde dönmek sureti ile bir kullanımlık gidiş –dönüş biletimizi ve şehir içinde + zone 2 ( bölge 2) içinde kullanabileceğimiz tren+otobüs+feribot kombinasyonunu alıyoruz. Central durağından da bizi Parramatta ‘ya götürecek 18 nolu Sarı hatta biniyoruz. Çok standart bir raylı sistem ağı kurulmuş. Hangi perondan nereye gidileceği gayet pratik bir şekilde yazıyor. Peronlarda kaç dakika sonra trenin geleceği, hangi duraklardan geçeceği sıra ile bir ekrandan akıyor. Parramatta durağında inip 92 no’lu otobüs ile 4 durak mesafedeki otelimizin tam önünde iniyoruz.
Otele varışımız 14:15. Girişimizi yapıyor ve yeniden merkeze dönüyoruz. Bu kez oyalanmadan gittiğimiz için toplam bir saat gibi bir sürede çok popüler Circular Bay denen bölgeye geliyoruz.
İlk işimiz etrafı seyrederek dolaşarak yiyecek bir yer bulmak. Her yerde yiyecek var ama genelde tatlı ve cafe ağırlıklı. Sydney’in ilk kurulduğu merkezlerden olan The Rocks bölgesinde George Street üzerinde bir İtalyan restoranı buluyoruz: Appetito. Çok ara bir saat dilimi olduğundan in cin top oynuyor restoranda. Hem turistik merkeze hem de iş merkezlerine yakın olduğundan yemek saatlerinde dolu olabileceğini düşünüyoruz bu şık mekanın. Karidesli, domates soslu, çam fıstıklı ve ıspanaklı bir pizza deniyorum. Bahadır tavuklu alıyor. Ben seçimimden çok mutlu mesut, tok bir şekilde ayrılıyorum.
Bu bölgeden uzaklaşmadan The Rocks, The Quay, Opera Binası civarında dolaşıyoruz.
Avustralya rehberlerinde The Rocks bölgesi Sydney’in başladığı yer olarak anlatılıyor; diğer bir deyişle Sydney’in Avrupalı tanımı ile Sydney olduğu yer. Oysa Sydney’de aborijin (Avustralya’nın ilk yerli sahiplerinin) yerleşim izleri milattan önce 43.000’e tarihleniyor.
Her ne kadar Hollandalı bir denizci Willem Janszoon Avustralya Kıyılarını 1606 yılında gören ilk Avrupalı olarak kayıtlara geçse de, batı ve kuzey kıyıların haritasını Hollandalılar çıkartmış olsalar da ilk adımı 1770'de Kaptan (James) Cook Botany Bay’e (Sydney’in güneydoğu sahili) atmış ve bu bölgeyi Britanya topraklarına kattığını ilan etmiş. Avustralya kıtasının bu tarihten sonra bir yerleşim alanı olmasının hikayesi hayli ilginç. Britanya’da hızla artan suçlu nüfusunu hapishanelere sığdıramaz olunca imdadına Avustralya yetişir. 1788 yılında 1400 hükümlü ve asker aileleri ile birlikte bugün Sydney Opera Binası’nın da bulunduğu Circular Quay açıklarına, Sydney Koy’una gelir. İşte bu mahkûmlar şehrin yerleşim bölgesi olmasında ağır işçilik yaparak emekleri olan insanlardır. İlk yerleşim alanı The Rocks olarak anılan bu bölgedir. Mahkumların Avustralya’ya getirilişleri sadece Sydney ile kalmayıp diğer kolonilerin de kurulmasına imkan sağlamış. İlk mahkumların 1788’de Sydney’e getirilişlerinden 5 yıl sonra 1793’te kendi istek ve iradeleri ile gelmek isteyen özgür insanlar da yerleşmeye başlamışlar.
Avustralya’ya mahkum transferi 1840 yılında sona ermiş ancak Avustralya’nın diğer bölgelerine gönderilmeye devam etmişler. 1788’den 1868 yılına kadar 166000 mahkumun taşındığı biliniyor. Ülke açısından koloniler kurmaya yönelik girişimler olarak bakılsa da suçun önüne geçmek amacı ile de bir araç olarak kullanılmış. Öyle ki, suçunun cezasını çeken mahkumlar için kurulmasına katıda bulundukları bu topluma katılabilme durumları olmaktaymış. Avustralya’nın ve bilhassa Sydney’in tarihinin bu kısmını yakından tanımak için 1819’da inşa edilmiş, Birleşmiş Milletler’in Dünya Mirası Listesine almış olduğu (2010), kendisi de bir mahkum ıslah evi gibi çalışan Hyde Park Barracks Müzesi’ni gezmenizi öneririm. Daha ayrıntılı bilgi için : http://whc.unesco.org/en/list/1306
Benzer şekilde aborijinlerden günümüze tarihini görmek için The Rocks Discovery Museum görülebilir. Ayrıca The Rocks bölgesinin gerçek hikayeleri için: http://thedirton.therocks.com/2010/03/telling-rocks-stories-historical.html
Circular Quay denen koy tam bir U şeklinde. Batı kanadında okyanus yolculukları yapabilen dev gemilerin yolcu indirip bindirdiği Overseas Passenger Terminal (Denizaşırı Yolcu Terminali) bulunuyor. Bu büyük yapının hangarı andıran mimarisine rağmen denize bakan cephesinde alt katta yanyana çok şık restoranlar var. Bunlardan birisinde özellikle akşam güneş batmaya yakın oturup Opera Binasına karşı bir şeyler içilebilir. Yolcuların inip bindiği üst katta da benzer şekilde seçkin bir restoran var. Hayli rüzgarlı bu yapının yani U şeklinde ki koyun en batı ucunda bir izleme kulesi yapılmış. Tam karşıda Sydney Opera Binası; yani U şeklindeki koyun doğu ucunda da Opera Binası var. Benzer şekilde, Opera Binası’na uzanan doğudaki kol boyunca çok hoş kafeler var. Guylian çok iştah kabartanlardan ve karşı konulmazlardan birisi oldu benim için. Bu iki U kanadının ortada birleştiği uçta ise farklı istikametlere feribotların kalktığı iskeleler mevcut. Çok keyifli rotaları ve seyahatleri olan bu feribotlardan uygun olanına binip bir iki yer gezmenizi öneririm.
Akşam 17:30 civarında plazalardan bir güruh halinde koşar adım çıkan şık kıyafetli insanların bir kısmının Opera Binası’na ve bir kısmının da bu koy etrafındaki restoran, bar/pub ve kulüplere gitiğini görüyoruz. Akşamın ilerleyen saatlerinde Opera Binası’nın önündeki deniz üzerindeki doldurma platformda Reina’yı andıran ama her tür şatafattan uzak ancak yeterince şık Sydney Opera Bar var.
Arkada, karanlık çöktükçe yanmaya başlayan ışıkları ile şehrin silueti eşliğinde yükünü de iyice alan bu barda, çevreyi rahatsız etmeyen canlı müzik de başlıyor. Deniz boyunca uzanan bank sırası ile mümkün olan yerlere kokteyl masası dizmek ve üstüne büyük şemsiyeler açmak sureti ile bir hava verilmiş olan bu açık hava barında saatler ilerledikçe iğne atsan yere düşmez bir kalabalık toplanıyor.
İki basamak ötedeki Sydney Opera Binası’nda ise aynı anda başka bir kalabalık var. Telaşla binaya koşturan insanlar izleyecekleri gösteri öncesinde Sydney Koyu’na bakan manzarada fuaye ve teras alanında güneşi batırırken parası ile aldıkları kokteyllerini yudumlayıp küçük atıştırmalıklar ile açlıklarını bastırıyorlar.
2007’de Dünya Mirası Listesi’ne giren Opera Binası yılda 2500 gösteri ve organizasyona ev sahipliği yapıyormuş. Çeşitli dillerde rehberli ve ücretli turlar ile gezilebilmekte olan binanın tasarımı, 1957’de dünya çapında düzenlenen yarışmada birinci olan Danimarkalı bir mimara ait. Ancak bina kullanıma 1973’te açılmış.
Opera Binası’nın hemen karşısında yükselen, askılarını taşıyan yay şeklindeki sırtı ile Sydney Harbour Bridge’in (Sydney Liman Köprüsü) inşası 1923’te başlamış, 1932’de tamamlanmış. Sydney iş merkezinin kuzey ile bağlantısını sağlamak amacı ile yapılmış. Altından veya üstünden yüründüğünde insanın kendisini karınca gibi hissettiği bu devasa çelik yığını Sydney’in akıllarda yer eden imaj görüntüleri arasında yer almakla kalmıyor aynı zamanda son derece fonksiyonel: hem motorlu araç, hem yaya, hem TREN hem de bisiklet geçişine bile açık. İlerleyen günlerde bu köprünün üzerinden hem trenle hem de yaya olarak geçeceğiz.
Sırtını George Street’e dayayan , The Rocks bölgesindeki Museum of Contemporary Art ‘ın ilk önce giriş kapısı üzerindeki tabelası dikkat çekiyor. Sonra da kuzey yarımküreden gelen bir yabancı olarak duvara asılı posterde yazan ifade pek değişik geliyor: 4 Ekim-2 Aralık; Tema ise İlkbahar 2012:)
Aynı kordon boyun üzerinde, pek merkezi bir noktada, Rocks bölgesinin en eski binası olması hasebi ile çok önemsedikleri Cadman’s Cottage (1816) bulunmakta. Artık Sydney Liman bölgesi milli parklar bilgi noktası olarak çalışan bina, dümenci ve valinin teknelerini yürüten mürettebatın konaklama yeri olarak inşa edilmiş.