Mausoleum ve Gökova/Akyaka’ya Yolculuk
Bodrum’da kaldığımız Napa Otel’den kahvaltımızı yaptıktan sonra 10-10:30 gibi ayrıldık. Hava her geçen gün daha sıcak oluyor.
Marmaris’ e gitmeden önce, Bodrum’da iken göremediğimiz Kral Maussollos’un mozolesi, dünyanın 7 harikasından biri olan Mausoleum ile Turkcell- Ericsson tarafından o sıralarda restore edilmekte olan antik tiyatroyu da ziyaret kararı aldık.
Persler, Mezopotamya, Kuzey Hindistan, Suriye, Mısır ve Asya’nın bir kısmına yayılıp da tüm imparatorluğun kontrolünü tek elden sağlayamayınca yerel yönetimler kurmuş ve bu yönetimleri Satrap’lara bırakmış.
Karya Krallığı da bunlardan biriymiş. Karya’yı yöneten Kral Mausollos M.Ö. 377-353 yılları arasında hüküm sürmüş. Ve anıt mezarı haricinde hayatında pek de mihenktaşı bir olay olmadığı söyleniyor. Mozole fikri de kızkardeşi Artemisia ve kralın eşi tarafından ortaya koyulmuş.
Mozole 1500 yıl dayanmış ancak 1300lerde Anadolu’nun görmüş olduğu bir depremle tamamen yıkılmış. Daha sonra Saint John Şövalyeleri harabedeki kalıntıları talan etmişler.
25 x 30 metre ebadında kaidesi üzerinde 20 katlı bir bina büyüklüğüne ulaşmaktaymış. Çepeçevre İyon stilinde sütunlarla süslenmiş. Piramit biçimli çatısının üzerinde de 4 atlı bir zafer arabası bulunuyormuş. Dörtnala hareket halinde olan araba içindeki iki kişinin de Kral ve Kraliçe olduğu belirtiliyor. Bunların haricinde frizler, heykeller, kabartmalar da kalıntılar arasında tabii ki.
Çoğu antik tarihi eserimizi incelemeye alan yabancı arkeologlar gibi Mausoleum da İngilizler tarafından ortaya çıkartılmış ve dikkate değer miktar ve nitelikte kalıntıları British Museum’a taşınmış. O parçaların ancak bir kısmını 2003 Şubat’ında Londra seyahatimizde görebilmiştik.
Mausoleum’dan sonra Bodrum Antik Tiyatrosuna da yakından baktık. Bodrum Kalesine bakan Göktepe eteklerinde adeta denizi kucaklarcasına bir manzarası var- tıpkı Efes Antik Tiyatro’nun görüntüsü gibi. Turkcell –Ericsson bu tiyatroyu 1998’den beri restore etmekteymiş ve sonradan öğrendiğimize göre bu yıl Temmuz ayında da Dansın Sultanları, yeni adı ile, Anadolu Ateşi ile açılışı olmuş.
Ve öğlenin can yakıcı saatlerinde Marmaris, Gökova’ya doğru yola koyulduk.
Tam olarak Gökova merkezde değil Akyaka beldesindeydik. Çok güzel sakin bir koy. 3 yıldızlı Otel Yücelen’de kaldık, çok beğendik. Meğer, yıllardır aradığım kumsal ve halı misali kum tabanlı deniz oradaymış. Kum da deniz de çok güzel. Çevre çok güzel. Otel, bahçe olarak güney sahillerindeki 4-5 yıldızlı tesislerde görmeye alıştığımız bir ortam yaratmış; aynı ağaç tipleri, otantik görüntülü yapılar, bahçede akan küçük derecikler, minyatür köprüler...
Akyaka’yı güzel yapan evlerin büyük kısmında görülen geleneksel, hani o otel yapılarında yansıtılan, mimariyi muhafaza etmesi. Yücelen Hotel de öyle yapmış. Bunlara Ula tipi evler deniyor. Bu mimari ve korunması ile ilgili olarak en sık duyulan ve medyada gördüğüm isim Nail Çakırhan. Kıyı şeridinde beton yerine ahşap binalar inşa ederek çevreye saygılı mimariye öncülük yaptığı için Ağa Han Dünya Mimarlık Ödülü'ne layık görülerek dünyada ilk ve şimdilik tek diplomasız mimarlık ödülünü alan bir kişi.
Burada bir gece kaldık. Kaldığımız akşam da bir düğün vardı havuz başında. Yemek için adını önce Barış’tan duyduğumuz “Halil’in Yeri” adlı balık restaurantına gidiyoruz. Çok değişik bir yer. Sazlıklı bir derenin denize döküldüğü bir yere yapmışlar. Etrafını çevreledikleri suda ördekler var. Tek kötü tarafı sivrisinekler.
Ertesi gün saat 12:00’de çıkış yapana kadar Yücelen Hotel’in kumsalındaydık.