Bodrum Bodrum
Bugün Bodrum’a gitmek için Kuşadası’ndan yola çıktık. 13.00 gibi vardık Bodrum’a. Merkez’e yakın yerlerden otel bakmaya başladık. Ne gürültü-patırtının içinde olsun, ne de harekete çok uzak kalsın istedik. Aynı zamanda diğer bir ölçüt de arabamız için park yeriydi. Ne de olsa çantalar, bavullar...yükümüz vardı. Arabamız bize yakın olsun dedik. Merkez’de kalmak istesek bile yollar daracık olduğundan hiç şansımız yoktu.
En sonunda Kumbahçe mevkiinde, Halikarnas Disko’nun sokağının ötesinde sakin bir yerde 3 yıldızlı bir otel bulduk. Temiz, bakımlı, geniş odaları olan bir otel. Güleryüzlü personeli var.
Yerleştikten sonra öğlen yemeği için çarşıya indik. İnanılmaz sıcaktı. Şu meşhur Bodrum dönerinden yemek için sipariş verdim ama gelen dönerin hiç bir özelliği yoktu. Ve bunu garsona söyledim, neresi bodrum döneri bunun diye. Türk usulü sırıttı, kalmadı ötekinden, dedi. Çarşıyı dolandıktan sonra 1402 yıllarında Rodos/ Saint Jean Şövalyeleri tarafından yapımına başlanan Bodrum Kalesi’ni gezdik.
Dışarıdan göründüğünden çok daha büyük. 2 saat sürdü gezimiz. İngiliz (Aslanlı Kule), Fransız, Alman, İtalyan ve İspanyol kulesi (Yılanlı Kule) isimleri ile anılan 5 ana kulesi var. Ve her biri değişik Bodrum manzaraları sunuyorlar. Kulelerin üzerinde ve kale duvarlarında şövalye gruplarının armaları , sembolleri var. Bayrakları ve bazı eşyalar ile zırhları da korunmuş. Kale ile ilgili başka ilginç nokta da kale içerisinde börtü böcek çeşitlerinin yetiştiriliyor olması.
Kalenin içinde Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi var. Bahadır dikkatimi girişteki tabelaya çekti: “Müzemiz su altında değildir; su altından çıkartılan eserler sergilenmektedir”. Su altı müzesinde değişik dönem ve kültürlere ait bol miktarda amfora var. Bunların dışında dünyanın en eski batığı olduğu belirtilen 3400 yıllık Uluburun Batığı ile içinden çıkarılan eserler de sergileniyor.
“Sualtı arkeolojik kazısı 11 yıl süren Uluburun batığı, 16 metre uzunluğunda sedir ağacından yapılmış Mısır teknesi. Teknenin Mısır, Suriye, Kıbrıs, Anadolu ve Rodos seferini yaparken battığı belirlendi. Uluburun'da fildişi ve suaygırı dişleriyle, kaplumbağa kabuğundan yapılmış değişik müzik aletleri, mücevher kutuları, altın ve gümüş takılar, hurdalar, anforalar içinde muhtelif bitkilere ait tohumlar, Miken, Kenan, Mısır ve Yunan dönemlerin ait tarihi eserler, yine Suriye ve Kenan yapımı olduğu tahmin edilen altın kaplamalı bronz tanrı heykeli, hayvan motiflerinden oluşan bornz ağırlık ölçüleri, 11 ton bakır plaka, mızrak, kama, kılıç türü muhtelif silahlar, zıpkın türü balık avlama aletlerinden oluşan tarihi eserler bulundu. Çıkarılan eserler üç bölüm halinde, yaşayan müzecilik anlayışıyla düzenlenen Bodrum Kalesi Alman Kulesi yakınındaki 'Geç Tunç Çağı Batıkları Galerisi'nde sergileniyor. 1960 yılında kazılan Gelidonya, 1975 yılında kazılan Şeytan Deresi su altı kazılarından çıkarılan eserler de salonun bir bölümünde yeralıyor.”[1]
Kale gezimiz bittikten sonra yorgun argın otele dönerek duş alıp akşam yemeği için hazırlandık. Epeydir yemek istediğim midye tava/karidesten oluşan leziz bir akşam yemeği için uygun bir akşamdı. Bahadır’ın hep bahsettiği deniz kıyısı üzerine kurulan platformda, dalgalar eşliğinde bir akşam yemeği yedik. Bira ve salata yanında Bahadır, kendince klasikleştirmiş olduğu şnitzeli tercih ederken, ben de anlaşılacağı üzere midye tava aldım.
[1] http://www.hurriyet.com.tr/en-eski-batik-sergileniyor-39170268