Kibele Çeşmesi
Elveda Barselona, Selam Zaragoza, Merhaba Madrid, 5. Gün
Bugün Barcelona'dan ayrılıyoruz. Madrid'e gideceğimiz gün. Otelden sabah erken ayrılıyoruz. İki şehir arasındaki mesafe 620 km. Yol boyunca en ilgi çekici detay bol bol rüzgar değirmeni görmüş olmamız sanıyorum.
Tam öğlen vakti Zaragoza'ya vardık. Burada birbuçuk saat mola verilecek. Ancak o da ne! Günlerden 12 Ekim. Yani, Kolomb'un 1492 yılında Amerika'yı keşfinin anıldığı ve tüm İspanya'da ulusal bir bayram olarak kutlandığı, her yerin kapalı olduğu Dia de la Hispanidad günü. Ama Zaragoza için ayrı bir anlamı daha var. Şehrin koruyucu azizesi Pillar Bakiresi'nin adına düzenlenen şenlikte (Dia Del Pilar) tüm ahali yediden yetmişe yerel kıyafetlerle, ellerinde buket buket çiçekler Pillar Bazilikası'nın önüne akın akın geliyorlar. Ve alanda inşa edilmiş metal iskelet üzerine bu çiçekler anlamlı bir şekilde yığılıyor. En tepesinde de beyaz çiçeklerden bir haç yapılıyor.
Bebeğini pusetine atan, yaşlılarının koluna girip merkeze doğru yürüyen, tekerlekli iskemlede gelen.... Dilimizde mahşer yeri diye bir tabir var ya, ortam aynı bu şekilde. Merkezin etrafındaki her sokak böyle. İnanılmaz renkli, güzel ve bizim için değişik bir kutlama oldu. Pusetteki bebekler bile bonbon şekeri gibi olmuş bu özel kıyafetler içinde.
Rehber, bu tip kutlamalarda İspanyollar için maksadın eğlence, biraraya gelmek, birbirini görmek için fırsat yaratmak olduğunu belirtiyor. Haftada en az 3 gece dışarıda buluşup restaurantlarda yemek yerlermiş. Hakikaten öyle. Restaurantlarda gündüz vakti cirit atan turistlerin yerini geceleri İspanyollar alıyor . Tüm rstaurantlar doluyor. Bunun sıkıntısını en çok Madrid'de çektik!
Tabi bu kutlama hengamesi içerisinde öğlen yemeği yiyecek yer arıyoruz ancak her yer o kadar dolu ki ne ayakta atıştırabilecek bir mekan var ne de oturabilecek. Zaten dini tatil olması itibariyle çoğu yer kapalı. Açıklar da pastane gibi yerler ki onlar da dolmuş. En sonunda büfe kılıklı bir Türk dönercisi buluyoruz ama yediğim içime bir türlü sinmiyor.
Tekrar yola koyulmak üzere buluşma noktamıza geliyoruz ancak otobüsten ne ses var ne soluk. Herhalde şöför bu izdihamın içine girmek istemedi diyoruz. Rehber iletişim kuruyor ve otobüsün gelirken arızalandığını öğreniyoruz. Tabii bize verilen süre kısıtlı, oradan bir yere ayrılamıyoruz. her an otobüs gelir diye. Bizim mola oldu 2.5 saat. Madrid'e gündüz gözü ile inebilecekken bu beklenmedik gecikme ile maalesef alacakaranlık eşliğinde şehir turu yapıyoruz.
Ventas durağı; Plaza de Toros; Boğa güreşi arenası |
Madrid'de kaldığımız otel Barcelo Torre Aries. Otel güzel ve 4 yıldızlı. Fakat bir kusur var ki bizi çok üzdü ve 4 günlük yorgunluğun üzerine hiç iyi gitmedi. Merkezden metro ile 30 dakika uzakta. Otelden metroya kadar dik bir yokuşta sıkı bir 10 dakikalık yürüyüş ve 20 dakikalık bir metro yolculuğu ile 30 dakikada Madrid'in hareketli merkezine iniyorsunuz.. Her ne kadar otel güzel, yeni ve sessiz bir çevrede olsa da bu mesafe canımızı sıktı.
Madrid'e alacakaranlıkta gelmenin şöyle bir hafifletici etkeni oldu; Madrid ışıklar altında da görülmesi gereken bir şehirmiş. Işıklandırma o kadar cömertçe yapılmış ki gecikmeli gelmenin acısı hafifledi.
Otele geç geldik....ve açtık. Otelin yakın çevresi hem yerleşim alanı, restaurant yok, artı çevreyi de çok iyi bilmiyoruz. Saat olmuş 21 küsür. Hem keşif olsun diye hem de karın doyurmak için çıktık. Hem yorgunluk, hem açlık, hem soğuk üstelik de önünden geçtiğimiz tek tük restaurantların tıklım tıklım olması beni çileden çıkarttı. Sonunda tam bulduk dediğimiz bir yerde masaya oturduk ki garson bizi dışarı çıkarttı. Masa rezervdeymiş. Aşağı kata yönlendirdi , tıklım tıklım, daha yemeğe başlamamış masalar vardı. Aynı hızla otele döndük , merkeze gitmenin anlamı yoktu . Otelde bari bir şeyler atıştıralım dedik, bu sefer de garson gelmiyor. Güç bela çağırdık, sizinle ilgilenemem diğer masalar var demez mi? O gece akşam yemeği yemeden yattık....