Barselona, 2. Gün
Sabah 07:00'deki kahvaltının ardından önceki akşam karanlık bastıktan sonra görebildiğimiz ışıklandırılmış Casa Battlo ve yanındaki bina ile La Pedrera olarak da bilinen Casa Mila'yı gündüz gözü ile görmeye gittik.
Casa Battlo |
Casa Milà /La Pedrera |
Bir sonraki ilk durağımız Barri Gotik olarak bilinen Eski Şehir Meydanı. Metrodan sonra kısa bir yürüyüş ile bir vakitler ( 8-13.yy arası) Aragon'lu kontlara ev sahipliği yapmış, şu an şehir tarihi müzesi (Museu D'historia de la Ciutat) olarak işlev gören Palau Reial, Barselona Katedrali ve bu iki önemli binaya yüzyıllardır yarenlik eden diğer komşu binaların arasından dar sokakları geçerek tüm çevreyi gezdik.
Saat itibariyle henüz açılmadığı için Palau Reial'den önce Katedral'i (Cathedral of Santa Eulàlia) gezdik. Bu Gotik yapının inşasına 1298 yılında başlanmış. Bitişi 19.yy'a kadar sürmüş. Ön cephesi (Plaça Nova'ya bakan) inşaat halinde, herhalde güçlendirme yapılıyor. Muazzam. Arka kapısından, havuzlu avludan girip küçük şapelleri görerek ayin yapılan ana binaya girdik. Çok etkileyici bir iç mimarisi var. Buradan yine dar mahallelerden dolaşarak belediye binası ve meclis önüne geldik.
Nihayet Palau Reial'in (Museu D'historia de la Ciutat) de açılma saati gelmişti. Sesli rehber dahil 5€. Müzenin, Palau Reial'in altında bulunan 4000 m2 lik alan kaplayan Roma döneminde, Eski Barcino'da yaşantının izlerinin ve yerleşimlerinin ortaya çıkartıldığı kazı çalışmaları sergileniyor. Su kanalları, giderler, hamam, çamaşırhane, şarap imalathanesi, kilise kalıntıları oldukça iyi muhafaza edilmiş bir şekilde sergilenmekte. Müzenin üst katında ise birkaç çanak-çömlek ile ortaçağ döneminden küçük kesitler sunuluyor. Müzenin yeraltı kazılarını anlatan bölümde İngilizce açıklamalar verilmiş ama diğer kısımda yoktu.
Müzeden sonra Palau de la Musica Catalana'yı görmeye gittik. Dış cephesinin çok güzel olduğunu biliyordum. İçi de bir o kadar güzelmiş diye okudum. Ancak dış cephesinde inşaat, içeride de kuyruk olduğundan vazgeçtik. Dışından olabildiği ölçüde fotoğraf çektik. Bu bina özellikle vitray ve seramiğin birarada kullanılarak benzersiz bir görsel gösteriye dönüşmesinin en güzel örneklerinden. 1905-1908 yılları arasında inşa edilmiş. Müzik Sarayı olarak adlandırılıyor. İç mekan ile binanın dış cephesinin güzelliğikte yarıştığı izlenimine kapıldım. En çarpıcı özelliklerinden birisi de konser salonunun kubbesi aslında içeri doğru sarkan bir vitray çalışması. Gün ışığını içeri vermek amaçlı yapılmış. En güzel fotoğraflarını şu bağlantıdan görebilirsiniz: https://www.arquitecturayempresa.es/noticia/palau-de-la-musica-catalana-por-domenech-i-montaner
Sonra hem bir yemek yiyelim hem dinlenelim diyerek bir restaurant/cafe aramaya başladık. Musicale'ye yakın ana yol üzerinde bir yere attık kendimizi. Adını El Viejo Pop olarak hatırlıyorum. Garnitürlü ızgara biftek , salata, 6 dilimli Napoliten Pizza, birer kadeh şarap=17€+bahşiş= 20€. Pizza nefisti, ama hiç yemediğim kadar sarmısaklı.
Palau de la Musica'ya bir metro istasyonu uzaklıkta olduğundan, vakit kaybeteyecek şekilde Zafer Takı'nı (Arc del Triomf) da görmek istedik. 1888 Sergisinin giriş kapısı niteliğinde bir anıt. Kırmızı tuğladan yapılmış, üzerinde iş dalları ile ilgili betimlemeler var. Bugün de çok ferah bir park alanının girişi konumunda. Bu parkın en çok sokak lambaları hoşuma gitti.
Plaça Espanya, oradan da 50 no'lu otobüs ile Montjuic'e doğru giderek İspanyol köyü'ne, yerel adı ile El Poble Espanol'a gittik. İspanya'daki pek çok binanın gerçek boyutlarda kopyalarının yer aldığı bu "köy" genelde bir izlenim sunuyor. Giriş 8€, audio guide 3€. İçeride restaurantlar, cafeler var. Doğal bir film platosu gibi. Biraz da Prag'daki, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın arasındaki simyacılar sokağına benziyor.
Gündüz gözü ile Casa Battlo'yu gördükten sonra Plaça Catalunya'ya dönerek dinlenmek üzere bir kafe arıyoruz. La Ramblas'da sokak arasında Cafe Escriba'da bir sıcak çikolata, bir sütlü kahve eşliğinde (5€) soluklanıyoruz biraz.
Bu kafe ile aynı sırada, birkaç blok öncesinde taze meyve, sebzelerin satıldığı aynı zamanda balık pazarı ve ender de olsa şarküterileri olan, İstanbul'un halk pazarları benzeri bir pazar var: La Bouqueria. Burada özellikle turistler için olduğunu düşündüren soyulmuş ve dilimlenmiş olarak "al ve ye" halinde çatalı içinde satılan meyve salataları var. Mango, kivi, ananas, elma..karışık. Ya da tek tip. çok güzel düşünülmüş.Her geçtiğimizde aldık...Paket fiyatları meyvesine göre 1,25-2,00 € arası idi. Yolunuz düşürse mutlaka girin ve meyveleri deneyin. Yolunuz düşmüyor ise de düşürün :-)
Meyvemizi yedikten sonra, Las Ramblas'dan aşağı doğru yürüyerek Colomb Anıtını yakından keşfettik. Bu anıt da 1888 Sergisi için yapılmış. 1493'te Amerika'dan dönüşünde karaya ilk ayak bastığı yere yapılmış ve eli ile batıyı işaret etmekteymiş. Ama açıyı biraz şaşırmış.
Las Ramblas üzerindeki en yakın metro istasyonuna gidip Passeig de Gracia'ya gittik ki akşam yemeğini yiyelim. Travessera de Gracia 44-46 adresindeki Moncho's Barcelona'da daha önce tadına bakamadığımız tapasların ve paellanın tadına bakalım dedik. Bunun için uygun bir restaurant olarak göründü burası. Siparişi verdik: 2 kişilik paella (bizim bulgura benzer ama onların bir çeşit pirinç dediği deniz mahsüllü bir pilav), patatas bravas (kırmızı toz biberli, allioli ile servis edilen kızarmış dilim patates)+ deniz ürünleri tapası+2 kadeh şarap. Uzunca bir süre sonra iki tapasın ardından kocaman bir tepsi paella geldi ki neye ugradığımızı şaşırdık. Fakat bilemedik ki porsiyonların o kadar büyük geleceğini. Gayet de güzeldi, o kadar acıkmışız ki yedik vallahi. Adisyon 42 € olarak geldi. Afiyet olsun dedik kendimize:)