Londra

Madam Tussaud's, British Museum-I

13.02.2003 Perşembe, 5. Gün
Ata

Buz mu buz bir hava. İlk olarak Madame Tussaud’s müzesine gittim. Adını tüm dünyanın duymasından olsa gerek hayli yüksek bir fiyata bu müzeyi gezmiş oldum; 14.95£- günümüz parası ile 40.000.000 TL civarında.

Müzenin birinci katında dünyaya mal olmuş artistler, ikinci katında politikacılar, 3. katında korku tüneli var. Sanıyorum son katı gezmiş olmanın verdiği gerginlikten arındırmak amacı ile bir son kısım olarak “Glimps /taste of London” showu var.

Bileti alınca bir asansör ile yukarı çıkılıyor. Renkli spotların altında şık mı şık kıyafetleri ile birden Hollywood'a geldiğini zannediyor insan. Ufak çaplı bir heyecandan sonra ortama uyum sağlayıp, elbetteki her ziyaretçi gibi ben de ünlüleri seçip seçip fotoğraflarını çektim. Yüzleri çok iyi çalışmışlar doğrusu. Bol miktarda Madame Tussaud heykeli var bu arada. Kadının kendi yaptığı örnekler de sergileniyor. Ufak tefek bir kadınmış ama neler yapmış diyor insan.

Korku tünelinde ortaçağda kullanılan ve gerçek hayatın önemli bir parçası olan işkence aletleri ve böylesi bir gerçekle insanların yaşantıları bir çok görüntü ve ses efektleri ile birlikte daha da korkunç hale getirirlerek sergileniyor.

Onu takiben “glimpse of London”(Londra'ya Bir Bakış) turuna çıkıyoruz. Londra’nın özgün taksilerinden esinlenerek yaptıkları iki kişilik, küçük vagonlar içinde kısa bir Londra tarihi turu yaptırılıyor. Vagon kendi kendine tarihin, olayların içinden, Londra sokaklarında yürüyormuşcasına ilerlerken, bir yandan da vagonun içerisinde banttan bir rehber vagonların geçmekte olduğu tarih sahnesinin hikayesini anlatmakta oluyor. Önce saltanat, sonra veba salgını, sonra büyük yangın, Christopher Wren’in şehri yeniden inşası, Victoria dönemi, Dünya Savaşları ve ardından ışıklar, eğlence, neonlar içinde günümüz Londrası.


Tussaud’s Müzesinden çıktıktan sonra epey bir aktarmalı yolculuğun arkasından British Museum’a geldim. Bu müze ziyaretçilere ücretsiz; yapılan bağışlar ile döndürülen devlet müzelerinden.


Binası çok güzel ve tabii ki çok büyük. Başka medeniyetlere, yörelere ait buluntuları sahiplenerek etkileyici bir kolleksiyon yapmışlar ama insan bir yandan kızıyor bir yandan da “sahiplenmeselerdi bunlar yok olurdu diyerek” söylenmeden edemiyor.


Önce nereleri gezeyim diye bakıyorum. Bir harita ediniyorum ve “Eye Opener” dedikleri, biraz arka plan bilgi verdikleri, ama hiç bir şey katmayan bir tura katılıyorum. Sonra kendi kendime, Antik çağda Britanya’da bulunan kalıntılar kısmına bakıyorum.


Birden kendimi Mısır bölümünde buluyorum. Bu kısmı Bahadır ile gezmeyi planlamıştık ama kendimi tutamayıp dalıyorum içeri. Nasılsa yeniden geleceğim düşüncesi ile fazla derinlemesine incelemeden sergileri gezdim. Mumyalar, mumya kutuları, tanrı heykelleri,...utanmasalar piramitleri de sökeceklermiş diye düşündük Bahadır ile sonra birlikte gezerken.

15:00 gibi artık direncim kalmayınca müzeden çıktım ama ilgili metro istasyonunu bulmakta zorlanınca hayli yürüdüm. Bulduğumda da hemen yanında bir Sanisbury’ye rastlayınca bir gün önce almayı hedeflediğim sabunu almak için girip öğlen yemeğim için de bir karidesli mayonezli sandviç , portakal suyu ve su da alıyorum.Otele 16:30’da vardığımda çok üşümüştüm ve 18:30’a kadar ısınamadım. Bahadır da döndüğünde çok yorgundu. Akşam yemeğini ilk geldiğimiz gün yediğimiz Burger King’de yedik...