Kensington Sarayı, Natural History Museum
Kensington Gardens’a doğru yola çıktım, ama yanlış yoldan sapınca biraz fazla dolaştım. Neyse gerisin geri Sussex Gardens yolu üzerinden Kensington Gardens’a Lancester Gate tarafından girdim. Git git bitmez bir parkmış. Öyle haritada durduğu gibi değilmiş yani. Kensington Gardens ile Hyde Park’ı birbirinden ayıran The Serpentine boyunca (parkın içinde yılan şeklindeki gölün adı) Serpentine Gallery’ye kadar yürüdüm. Bu Galeride modern sanat, genelde resim sergilenirmiş ama ben içeri girmedim. Buradan doğuya doğru yürüyüp Kensington Sarayı’na vardım. Bu saray Prenses Diana’nın da ikametgah olarak kullandığı saray. İçine göre aldıkları ücreti fazla geldi bana, 10 GBP( günümüz kuru ile 27.000.000 TL yapıyor). Tabii ki bu saray da 1600'lerden kalma ve her kullanan elden geçirmiş. Bu eski yapıları sürekli modernize eden ya da bir şekilde restore eden bir isim var ki hemen her önemli yapı için adı geçiyor: Sir Christopher Wren.
Sarayda ayrıca İngiliz tarihinin değişik dönemlerine ait, burada yaşamış kral, prens gibi şahsiyetlerin resim, porselen koleksiyonları, kıyafetleri, sergileniyor. |
Kensington Sarayı'ndaki Kraliyet Tören Giysileri Koleksiyonu 18.yy'dan günümüze kraliyet, saray ve tören giysilerinin yegane sergisi, diye tarif ediliyor. Bu kolleksiyon, beylerin giydiği uniformalar, işlemeleri en ince detayına kadar düşünülmüş bayan kıyafetleri, bebek kıyafetleri, çeşitli durumlara uygun prensler ve prensesler tarafından giyilen kıyafetler ve taç giyme tören kıyafetleri, düğün kıyafetlerinden oluşuyor.
|
Sarayda kıyafetlerin yanısıra, bu kıyafetlerin dikildiği oda, terzi malzemeleri, işlemeler, danteller, vs vs... de bulunuyor. Diana için yapılmış özel bir bölüm var. Hani o gazetelerde üzerinde gördüğümüz şık kıyafetleri de sergileniyor. |
Bu saray beni epey yordu ama daha gün bitmemişti. Buradan çıktıktan sonra Kensington Sarayına yakın bir konumda olan Natural History Museum’a gittim. 19.yy ın son çeyreğinde yapılmış bir bina içinde tüm hayat formlarının sergilendiği bir müze yapmışlar. Yapmışlar ama ciddiye alarak yapmışlar.
Her yaştan ve her ilgi alanından insanların anlayabileceği şekilde öylesine mantıklı tasarlanmış ki her şey. Gerçi insan bazen kendini çocuk gibi hissediyor. Tabii bunun sebebi de özellikle bazı konuların çocuklara yönelik hazırlanmış olması. Anne-babalar da müzecileri üzmemişler, 3-5 yaş arası çocuğunun elini tutan ebeveyn koşmuş müzeye gelmiş. Çocuk da anne de gayet ciddi bir şekilde müze geziyorlar, anne açıklamaları okuyor, çocuk sorular soruyor ve anne yanıtlıyor. Bir de müzeyi ziyarete gelen okul grupları var, onlar haylazlık yapmaktan geri kalmıyor, o da ayrı konu.
Bu müzede en çok ilgi çeken bölüm sanıyorum dinazorlar ile ilgili olan bölüm. Doğrusu heyecan uyandırıyor. Bir de o bölümün sonunda hareket eden ve bir başka dinazoru öldürmüş görüntüsü yaratılmış Tyrannosaurus Rex maketi var. Darwin’in evrim teorisi bölümü de çok güzeldi. Böcekler, atlar, gergedanlar, primatlar, insan biyolojisi, mineraller, taşlar, fosiller, fosilin her çeşidi, mineralin, deniz kabuklarının her çeşidi.......gez gez bitmiyor...
Her bölümde bilgisayarlı, deneyli interaktif bir ortam var. Daha detaylı bilgi için bu bilgisayarlara da başvurulabiliyor. Bu arada bu güzelim müzeye giriş ücretsiz!
Güzel fotoğraflar çekmiştim ancak birinci haftanın yarısına ait tüm fotoğraflar yok oldu....
Yorgunluktan bunaldığım bir anda bir şeyler yemek için kendimi müzenin kafesine attım. Saat 16:00 gibi oradan ayrıldım. 16:30 da otele geldim. 1 saate kalmadan sevgili eşim de geldi. Biraz dinlendikten sonra akşam yemeği için civarda dolaştık. Deep Pan Pizza denilen bir yerde pizza yedik. Bahadır’ın öğlen yemeği de pizzaymış...