Kanallar, Gondollar, Karnaval...
Suların arasında sokaklar, küçücük köprüler, daracık sokaklar, zamanına göre bence oldukça yüksek binalar, öyle ki dibine güneş gelmiyor...Şehrin içinde kıvrılan, gondolların gezinti yaptığı kanalın derinliği 1.5 metre ancak, doğal olarak merak edilen şu: O kocaman binalar bu kadar suyun içinde nasıl dimdik yüzyıllara meydan okumuşlar? Tüm binaların altında özel bir ağaçtan yapılmış kazıklar varmış. Dibi çamur malum. Yani evlerin temeli kazıklardan oluşuyor. Santa Maria Della Salute isimli beyaz bir inci gibi parlayan karşı adadaki kilisenin altında 1 milyon kazık varmış. UNESCO tarafından da korumaya alınmış. Bunca yüzyıl o kocaman binaların yüküne nasıl dayanmışlar hala hayret edilesi bir gerçek.
Yüzlerce parça adacıktan oluşan Venedik birbirine küçük köprüler ile kenetlenmiş. Şöyle kuşbakışı canlandırsanız gözünüzde, sanki birbirine bağlanmış yamalar gibi görünebilir aslında. Bunun dışında ulaşım için eskiden gondollar kullanılırmış. Gondollar standart taşımacılık aracıymış vaktiyle. Şimdi ise 20 dakikasına 100 € ödeyerek bir tur attığınız araç olmuş. Bu meslek babadan oğula geçermiş ve göründüğü kadar da kolay değilmiş. Bu arada ucuza gondol gezintisi yapmak istiyorsanız 6 kişi bir araya getirip kişibaşı fiyatını 15-20 €'ya düşürebilirsiniz. Buna alternatifiniz de Grande Canal (Büyük Kanal) üzerinde 82 numaralı vaporetto ile yaklaşık bir saat süren bir "grande "tur olabilir. Bu arada vaporettoya binecekseniz o sıcak havada açıkta oturmak serinletici etki yapabilir ama bünyeniz biraz nazlı ise akşam da otelde ateşiniz çıkabilir. Denenmiştir, fena çarpıyor!
Venedik'te gezerken belki dikkatinizi çeker, Büyük Kanal 'da genelde karaya yakın yerlerde suyun üzerinden görünen kazıklar dikilidir. Bunlar, gemiler sığ yerlere/ karaya oturmasın diye kılavuz olarak çakılmış direklermiş. Venedik'in daha çok maskeleri ile ünlü bir karnavalı var. Bu aslında dini bir kutlama imiş (Mardi Gras; Yağlı Salı). Şubat ayından Paskalya'ya kadar hayvansal gıda yemeyerek oruç tuttukları Büyük Perhiz'in arifesi olan salı gününde (Tövbe Salısı) gerçekleştirilen bir kutlama. Oruca girmeden önce yağlı, mükellef yiyecekler tüketildiği için Yağlı Salı olarak da biliniyor. Bu karnavalda tarihi kıyafetlerini giyiyorlar, dükler, düşesler gibi oluyorlar. Kutlama her yerde yapılıyor ama, sadece Venedik'te maske takılıyormuş. Ancak ne zaman bu maskelerin arkasına saklanarak çılgın eğlenceler, sapkınlıklar yapılıyor ve cinayetler işleniyor, arkasından hemen karnaval yasaklanıyor.
Bu tip bir tarihi çekim merkezi olmasının dışında 2 yılda bir çağdaş sanatçıların bir araya geldiği bir bienal ile bir de film festivali ünlü.
İtalya'da her şehrin bir bayrağı var. Venedik'in de kırmızı üzerine sarı işlemeli bir bayrak. Simgesi de azizleri San Marco'nun simgesi olan kanatlı aslan. İtalya'da gezdiğimiz hemen her yerde, özellikle Venedik'teki tarihi mekanlarda San Marco aslanını görüyorsunuz.
Eski Venedik'in ana meydanı Piazza San Marco. Bu hayli açık, geniş alanın hakimi mamari yapısında Bizans esintisinin de görüldüğü San Marco Bazilikası; üzerindeki sembol niteliğinde süslemeleri, altından mozaikleri ve heykelleri ile Venedik'in gücünü ve zenginliğini göstermek üzere tasarlanmış. İnşasına 978 yılında başlanılan San Marco Bazilikası -1092'de tamamlanıyor-aslında bitişik olduğu, dönemin şehir devleti Venedik'in en yüksek yönetici amirinin rezidansına ait bir şapelmiş. Katedrale 19. yüzyılda dönüştürülmüş. Yapı yüzyıllar içinde fazla değişikliğe uğramasa da süslemeler, sütunlar gibi bazı görsel sanat ürünlerinin değişmiş, hatta 4. Haçlı Seferi'nde, Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olan İstanbul ele geçirildiğinde Bizans yapılarından yağmalanan eserlerin de kullanıldığı biliniyor.
San Marco Bazilikası
Meydana hakim bir başka çok bilindik yapı da Bazilika'nın 50 metre yükseklikteki çan kulesi. 1902'de yılıklmasının ardından 1912'de yeniden inşa edilmiş ancak bölgedeki diğer binaları da tehdit eden su basmasının zayıflattı üzerinde bulunduğu yumuşak zemin sebebi ile batma ve yan yatma eğilimine girdiğinden renovasyon çalışmaları yapılıyor.
San Marco Çan Kulesi, Bazilikayı çevreleyen, dönemin ofis binaları
Meydanın kuzeyinde ve güneyinde, farklı dönemlerde yapılmış, vaktiyle bu Venedik devletinin yüksek mülki amirlerinin ev ve çalışma ofisleri olarak kullandıkları yapılar silsilesi bulunuyor. Şu an bu ofis katlarının altında restoran ve mağazalar mevcut. Güney binaların üst katında Venedik Devleti döneminde hayata ve kültüre dair eserlerin sergilendiği Museo Correr yer alıyor.
Venedik'te otelimiz Lido Je Solo 'da (Jesolo Plajı) 4 yıldızlı Niagara Hotel. Bizim memleketin 2 yıldızlı otellerinin personeli ve işletmeciliğine eşdeğer. Resepsiyonda yaşlı bir cadı var; müşteriye bağıracak özgürlükte. Burada neyse ki 2 gece kaldık. Burada ilginç bir durum oldu. 1. gün kahvaltıda bal ve bol bol domuz jambon vardı.Ben yemem ancak bizim grupta bayağı bir müşterisi vardı. İkinci gün ne bal vardı ne jambon. Ancak otelden ayrılırken bir odanın anahtarı bırakmadığını farkettiler resepsiyondan. Vatandaş kahvaltı masasında bırakmış anahtarı. Gitmiş bir bakmış ki kahvaltı salonunu biz boşaltır boşaltmaz ( ki yola çıkacağımızdan erken ayrılmıştık) tüm eksikleri fazlası ile tamamlamışlar. Üstelik ilk gün çay mı kahve mi diye sormuşlardı, ikinci gün tak diye çayı koydular masaya...imamın abdest suyu kıvamında..
Burası tarihi Venedik'e yarım saat otobüs+ 40 dakika vaporetto mesafesinde. Eski Venedik'in merkezinde otellerin çok pahalı olduğu söyleniyor.Buradaki tüm binalarda hala ikmet ediliyor, yaşam hala sürüyor. Yaşayanlar da evlerin aile içinde bir sonraki kuşağa geçmesi ile malik olanlar. Yoksa bu evlere, binalara para yetmez; metrekaresi 1 milyon Euro'ymuş. Dolayısı ile eskiden kont, dük ve soylu olarak yaşayanların torunları oturuyor burada. Aslında çok da bunaltıcı bir atmosferi var. Üstelik yazın da kanalın kokusu çok ağır oluyormuş. Dolayısı ile merkezde kalmamak bir kayıp değil gibi geldi bana. Je Solo, bizim Marmaris'in İçmeler'ine benziyor. Otelimiz denize sıfır ama hava bizim vücut ısımıza göre serin. Otelin bulunduğu bölge genel olarak temiz ve düzenli.
Venedik'te yemek ne çok özel ne de ucuz. Ana yemekler 7€'dan başlıyor. Pizza bir kişi için biraz büyükçe gelebiliyor. Ama salata alacaksanız menüdeki ya da vitrindeki resimlere aldanmayın. 7,50 € ödeyeceğiniz marul, domates ve mozarella için gelen mamül 7 parça mozarella peyniri, 7-8 dilim domates ve 3 küçük marul yaprağı oluyor. O yüzden verdiğiniz siparişin ne büyüklükte geleceğini sormanızda fayda olabilir. Ülkemizde şu çok sevilen tiramisu isimli tatlı Venedik'e özgü bir tatlıymış (ben bilmiyordum). Rehberimiz burada berbat yapıldığını söylediği için biz burada yemedik. Ancak tiramisu İtalya'da hiç de alıştığımız şekilde servis edilmiyor, o kadar ki rengine ve servis şekline bakarak bize yanlış bir tatlının getirildiğini düşündük. Ayaklı bir muhallebi kasesinde kremaya benzer bir şekilde geldi. Tadında bırakın orijinalliği , bir lezzet de bulamadık. Neredeeee bizim tiramisu nerede bu....
Venedik'in genel olarak tek dezavantajı halkından çok turist konaklatıyor olması ve turiste doygunluktan artık yüzlerine bile bakmıyor olmaları. Nitekim, turizm reklamı da yapmadıkları dikkatlerinizden kaçmamıştır.Turizm ile birlikte sanayi ve tarım geliri de yüksekmiş. Gerçekten her yer yemyeşil, ekili. Çok verimli bir toprağı var. Mussolini burada toprakların büyük bir kısmını bataklıkları kurutarak verimli tarlalar haline getirmiş. Hala bu olaydan Mussolini'nin yaptığı en iyi şey diye anlatılırmış.
Venedik'te Mayıs ayı Türkiye'ye göre daha sıcak olur diye bekliyorduk, ancak montlar ve ceketler ile ancak durabildik.
Venedik'in görmediğimiz ama etrafından dolaşıp gittiğimiz ana kara tarafı Mesre Venedik'in modern merkezi. Eski Venedik'e 4 kmlik bir köprü ile bağlanıyor. Eski merkezde 70 bin nüfus var, Mesre'de 200 bin kişi yaşıyor.
Korna gürültüsü yok. Korna çalınmıyor.