Safranbolu
Adını, topraklarında yetişen çok kıymetli safran bitkisinden alan, Karabük'ün masal ilçesi Safranbolu'dayız. Gelir gelmez ilçeyi "tümdengelim" bir yaklaşım ile Hıdırlık Tepesinden panaromik seyrediyoruz, daha sonra detaylarını incelemek üzere içine giriyoruz.
Bu tepeden bakınca çizgi film kahramanları Şirinlerin köyünü anımsatıyor; panaromik seyirde gayet açık gözler önüne seriliyor ki burası kanyonun içine kurulmuş. Kışın soğuğuna karşı korunaklı olsun diye. Kışın ahali bu kanyonlardaki konaklarda oturur, yazın da serin olsun diye bulunduğumuz tepeden bakınca tam karşımızda kalan, vaktiyle bağ yetiştirilen, Bağlar Mevkiine göçer, yeşillikler içindeki yayla evinde yazı geçirirlermiş.
Evler beyaz kireç badana ve bölgeye özgü ahşap malzeme ile yapılmış. Çatılar yayvan. Yağmur evin ahşabına zarar vermesin diye 50 cm dışa çıkıntılı yapılmış.
Sokaklar da konaklar kadar eski görünüyor. İri taşlar döşenmiş yollara. Ama yol deyip geçmemişler. Yağmur suyu yolda birikinti yapmasın diye yol, kenarlardan ortaya doğru meyilli. Yani yolun ortasına, "V" şeklinde bir oluk yapacak şekilde meyil vermişler.
Konaklar elbette büyüleyici. İnsan bunlardan bir tane edinmek istiyor! Ama çok büyükler. Vaktiyle bu konakları haremlik selamlık yapmışlar.Dolayısı ile girişleri de kadına ve erkeğe ayrı. Kapı tokmaklarını bile kadın için ince ses çıakranından, erkek için kalın ses çıkaranından takıyorlar ki, gelen kişi cinsiyetine göre tokmak kullansın. Kapıyı açan da gelen cinsiyete göre hatun ya da er kişi olsun.
Mutfakları büyük yaparlarmış, bereketi bol olsun diye. Bir ortak özellik de, dış cephelerinde çatının görünen bir köşesinden geyik boynuzu bağlayıp sarkıtıyorlar, ya da kapı girişine koyuyorlarmış; nazara karşı , uğur getirsin diye.
Konakların temel katlarında düzgün taş işçiliği var. Bu işçilik Türk hakimiyetinden evvel burada yaşamakta olan Rum nüfusun işçiliği. Konakların üst ahşap işçiliği de Türklere aitmiş.
Hükümet Konağı: 20.yyın başında yapılmış. Büyükçe taş bir bina. Yandığı için şu aralar restorasyon çalışması yapılyordu. Sadece dışarıdan görebildik.
Saat Kulesi: 18.yyın sonunda Sadrazam İzzet Paşa tarafından yaptırılmış ve hala çalışan bir saat. Hükümet Konağı ile yan yanalar.
Mümtazlar Konağı: Aslında Kaymaklarevi'ni gezecektik ancak orası çok kalabalık diye bu konağı gezdik. Burası da haremlik selamlık konaklardan. Gelen konuk çok değer verilmeyen birisi ise giriş katta ağırlanıp gönderilirmiş. Hatırı sayılır, sevilen birisi ise üst kat özenle süslenmiş tavanı olan odaya alınıp, ikramı yapılır , öyle ağırlanırmış. Bu konağın tavan süslemesi 4000 parçadan oluşuyormuş.
Konağa gelin gelen kız sadece temizlik yaparmış. Yemek kayınvalidenin sorumluluğundaymış, gelin mutfağa sokulmazmış. Gelinin "bugün ben yemek yapayım" demesi uygunsuz olduğu gibi hakaret bile sayılırmış. Konağa gelin gelen hatun kişiye üst kattaki oda verilirmiş. İki gelin var ise sonra gelene de yanındaki oda verilirmiş. Konakların cumbalarından birbirlerine nazireli sohbetler ederlermiş. Gelinin kendisi kayınvalide olana dek bir şey yapmazmış. Bunun sebebi de çocuk yaşlarda evleniptam öğreneceği yaşta kayınvalide evine gitmesi ve her şeyi onun yanında öğrenmesiymiş.
Safranbolu'nun evleri kadar lokumu, safranı, helvası ve bakır işçiliği meşhur. Lokum alma ve yemek molası ardından merkezi turlamay adevam ediyoruz.
Arastacılar, Yemeniciler Çarşısı da hala özgünlüğünü koruyor. Her yer çok turistik görünse de o çarşıların oldu bitti burada bulunduğunu bilmek belki de burayı turistik olduğu kadar doğal da kılıyor. Lonca sisteminin bir zamanlar var olan bir özelliği hala sürdürülüyormuş. Bir esnaf yanındaki dükkan sahibi siftah yapmamış ise, kendisine ikinci gelen işi siftah yapmamış olan esnafa yönlendiriyormuş.
17. yydan kalma Cinci Hoca Hanı, Hamamı, İzzet Mehmet Paşa Camii Safranboluya hareketlilik kazandıran mekanlardan.
Her gezdiğim yerde olduğu gibi burayla ilgili de içimde ukde kalan bir şeyler var: Kaymakamlar Evi'ni gezememiş olmak, Cinci Han'da yemek yiyememek, Amasra'ya uğrayamamış olmak...
İnşallah bir dahaki sefere...