Göreme Açıkhava Müzesi, Ağzıkarahan Kervansarayı, Tuz Gölü
Geze geze dönüş günü. Çok fazla göreceğimiz bir şey kalmadı ama ilk göreceğimiz yer Göreme Açıkhava Müzesi. Manastır hayatının hüküm sürdüğü bir yer. Her yer kilise ve bu kiliseleri kullanan, her şeyden elini eteğini çekmiş din adamlarının topluca yaşamalarına olanak tanıyan yapıların, yine kayalara oyularak oluşturulduğu bir yöre. “Orta çağın ilk evrelerinde hıristiyanlar için önemli bir dini merkez olan Göreme, 11. ve 13. yüzyılda Aksaray yakınlarındaki Mokissos'a bağlı bir piskoposluk merkeziydi. Göreme ve çevresinde çok sayıda manastır, kilise ve şapel bulunmasına karşın yapılış tarihleri hakkında yeterli bir kitabe bulunmamaktadır. Bu nedenle bu dini yapılar daha çok ya ikonografik açıdan ya da mimari özelliklerine göre tarihlenebilmektedir.”(1)
Bu bölgeye ait onlarca kilise olmasına rağmen kiminin kapalı olmasından ötürü, kiminin bölgeye giriş ücretinden ayrı olarak ücrete tabii olmasından ve diğerleri ile gösterdiği benzerlik sebebi ile bazı kiliseleri göremedik. Gördüklerimiz:
Rahibeler ve Rahipler Manastırı: Açık Hava Müzesi'ne girer girmez tüm heybeti ile sol tarafta “Rahibeler Manastırı”, sağ tarafta da “Rahipler Manastırı”karşılıyor ziyaretçileri. Bunların içini görmemiş olmakla birlikte, “rahibeler manastırın 1.katındaki yemekhanesi, mutfağı, birkaç oda sı; 2.katında yıkı şapeli gezilebilir durumdadır. 3.kattaki-bir tünelle ulaşılan- kilisesi çapraz kubbeli, dört sütunlu üç apsislidir. ... Manastırda katlar arasındaki bağlantı tünellerle sağlanmıştır. Tehlike anında tünelleri kapatmak üzere yeraltı şehirlerinde olduğu gibi 'Sürgü taşları' kullanılmıştır. Sağdaki Rahipler Manastırı'nda ise erozyon nedeniyle katlar arasındaki geçişler kapandığından sadece giriş katında birkaç oda görülebilir.”(2)
St. Basil Kilisesi: Daha önce rehberimizin bahsettiği bazı kiliselerde görünen ustaların yapmış olduğu freskler yok bu kilisede. İkonoclastik dönemde yapılmış. Sadece simgesel anlamlar taşıyan işaretleri var. Yer yer mezar çukurları görünüyor.
Elmalı Kilise: Dışarıdaki elma ağaçlarından esinlenerek insanların vermiş olduğu bir isim. Bu kilisede freskler var, ancak Türkler bölgeye yerleştikten sonra bu freskleri “şeytan taşlama” adı altında taşlayarak tahrip etmişler. Fresk (fresco) taze kelimesinden geliyormuş, ıslak çamur üzerine kök boya ile yapılıyor. Bu kilise fresklerinde diğerlerinde gördüğümüz gibi “Deesis, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Vaftiz, Lazarus'un diriltilmesi, Başkalaşım, Kudüs' e giriş, Son akşam yemeği, İhanet, İsa Golgota yolunda, İsa çarmıhta, İsa'nın gömülmesi, İsa'nın cehenneme inişi, Kadınlar boş mezar başında, İsa'nın göğe çıkışı ve aziz tasvirleri. Ayrıca Tevrat kaynaklı İbrahim Peygamber' in misafir- perverliği ve üç yahudi gencin fırında yakılması sahnesi resmedilmiştir”(3)
Yılanlı Kilise: Burada Aziz George ve aziz Thedore’un ejder ile savaşı resmedilmiş. İkonoklastik döneme son veren Helena ve oğlu Konstantin de bulunuyor.
2 katlı bina (Kiler, Mutfak, Yemekhaneden oluşan yapı): Alt katı kiler, depo olarak kullanılan bir odada duvarlarda raf oyukları var, üst katı da mutfak. Bizim bildiğimiz tandır sistemi; yerde vaktiyle daha derin olduğunu düşündüğüm bir çukur, etrafında pişen yemeği sıcak tutmaya yarayan küçük oyuklar var. Mutfak kısmında tavan isten simsiyah olmuş. Tüflü yapıların dumanı emme özelliği varmış. Hemen yan taraftan bir başka odaya geçiliyor. Burası da yemekhane. Bu oda 50 kişiye kadar kapasitesi olan toplu yemekler için hazırlanmış bir oda. Sol tarafta kayalara oyulmuş uzun bir dikdörtgen masa ve onu çepeçevre saran yine kayadan oyma tabure sistemi var. Masanın sol ucu yine bir miktar oyulmuş, tencereyi oturtmak ve sıcak tutmak için. Masanın diğer ucu da yüksek rütbeli din görevlisinin oturması için ayrılmış, arkasındaki duvarda yine belli belirsiz figürler resmedilmiş. Girince sağ tarafta da yine duvar içinde şarap yapmaya yarayan bir oyuk mevcut.
Çarıklı Kilise: Adını fresklerdeki figürlerin ayaklarındaki sandaletlerden ya da kilise tabanındaki topuk/ayak izleri olduğu varsayılan izlerden aldığı söyleniyor. Freskler nispeten daha canlı, daha düzgün korunabilmiş gibi görünüyor. Gördüğümüz diğer kiliselerden farklı olarak kapıdan girince sağ ve sol tarafta sütunlar var.
Karanlık Kilise’yi kapalı olduğundan göremedik. “Karanlık Kilise olarak adlandırılmasının nedeni,narteks kısmındaki küçük bir pencereden çok az ışık almasından dolayıdır. Bu sebeple fresklerdeki renkler oldukça canlıdır. Kilise ve narteks İncil ve İsa siklusunu içeren zengin süslemelere sahiptir. Ayrıca Elmalı ve Çarıklı Kilise'de olduğu gibi Tevrat kaynaklı sahneler de resmedilmiştir”(4)
Tokalı Kilise: Bu kilise de göremediklerimizden. Çarıklı’ya benziyormuş. Girişi için ayrıca ücret istendiğinden gezmeye gerek görmedi rehberimiz. Demir Color'un kamerasından bu kiliseye ait bir görüntü.
Göreme Açıkhava Müzesi’nden sonra Aksaray’a doğru yola devam ediyoruz. Nevşehir –Aksaray arasında yol üzerinde Ağzıkarahan Kervansarayı’nı ziyaret edeceğiz.
Ağzıkarahan Kervansarayı: Selçuklu Dönemine ait bir kervansaray. İpekyolu üzerinde pek çok kervansaray varmış. Ve bunlar birbirine develerin/ atların dayanabilecekleri kadar uzaklıktaki aralarda inşa edilmişler. Yolcuların dinlenme, barınma, yeme-içme, konaklama gibi her tür ihtiyaçlarına cevap verebilecek niteliklere sahip yapılarmış. Buraya gelen 3 gün misafir sayılır, 3. gün artık ev sahibi olarak algılanırmış.
Bu kervansarayın kışlık kısmı 1231 yılında II. Alaaddin Keykubat, yazlık kısmı da 1239 yılında II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde yapılmış. Aynı zamanda da kale görevi görecek kadar da sağlam ve yüksek bir yapı. İçi çok süslü değil ancak dış kapı Selçuklu dönemi özellikleri taşıyor.
Bu durakta da ziyaretimiz bittikten sonra otobüse biniyoruz. Saat 13:30’da Tuz Gölü’nü yakından görmek ve ihtiyaç gidermek için 15-20 dakikalık bir mola veriyoruz. Ardından Sonra da İstanbul’a dönmek üzere yola koyuluyoruz.
1,2,3,4: http://nevsehir.meb.gov.tr/kapadokya/yerlesim.htm |