Ihlara, Kaymaklı Yeraltı Şehri, Güvercinlik Vadisi
17 Mayıs 2003, Cumartesi sabahı ilk durağımız Ihlara Vadisi. Bölgenin özelliği a) manzara, b) Tuz gölüne akan Melendiz Çayı ve c) Bizans döneminden kalma kaya evleri, kilise ve manastırlar. Bu vadiye giderken sağda eski volkan Hasandağı ve Melendiz Dağ Zincir var. Vadi, Melendiz Çayı’nın meydana getirdiği 14 km uzunluğunda bir vadi. Vadinin yüksekliği yer yer 100 -150 m.dir. 400’e yakın basamaktan inerek vadi tabanına ulaşılıyor. 19 Mayıs tatilinden ötürü çok fazla kalabalık olduğundan, bu vadide kayalara oyulmuş, resimleri en iyi korunmuş olan kiliselerden Ağaçaltı ve Yılanlı Kiliselerini gezebildik. Ihlara vadisi kiliselerindeki süslemeler 6.-13. yüzyıllar arasını yansıtmaktaymış ve Göreme’di olanların aksine fresklerde kullanılan renkler ağırlıklı olarak sarı ve tonları; Göreme’deki fresklerde mavi, turkuaz, kırmızı da kullanılmış.
Ağaçaltı Kilisesi: Haç planlı bir kilisedir. İkonoklastik Dönem öncesine ya da 9.- 11. yüzyıllar arasına tarihlenmektedir. Sahneleri: Müjde , Ziyaret, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Mısır' a kaçış, Vaftiz, Meryem' in ölümü, Daniel arslanlar arasında, Kubbede ise İsa' nın göğe yükselişi ve aziz tasvirleri bulunmakta.[1]
Yılanlı Kilise: Haç planlı bir kilise. Batı duvarındaki yılanların saldırısına uğramış dört çıplak günahkar kadınla ilgili sahneden dolayı kiliseye bu ad verilmiştir. Sekiz yılanın saldırısına uğrayan birinci kadına ait kitabe tahrip olduğundan suçu anlaşılmamaktadır. Yılanlar ikinci kadını çocuğunu emzirmediği için göğsünden, üçüncü kadını yalan söylediği için ağzından, dördüncü kadını itaat etmediği ve söz dinlemediği için kulaklarından ısırmaktadırlar. Yılanlı Kilise 9.yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir.
Vadi tabanında tarım yapılıyor. Özellikle cips yapımında kullanılan patatesler buralardan çıkıyormuş. Nem barındırmadığından ve bu ortamı hiç bir teknoloji sağlayamadığından halen kiler olarak kullanılan peribacaları içerisinde depolanan patateslerde nişasta oranı çok az olduğu için bu patatesler çok verimli oluyormuş. Bunun dışında özellikle peribacaları ortamı içinde bağlara rastlanıyor. Tüflü toprakta üzüm çok iyi yetişirmiş. Bu sebeple bağcılığı ve şarapçılığı meşhur. Bir de alabalık yetiştiriciliği varmış. Ayrıca her yerde iğde ağacı var, her yerde. Kendi kendine yetişmiş ağaçlar. Kurak bir coğrafya olduğundan tarımda sulama kuyulardan, kanallar yolu ile yapılıyor. Avanos’un çanağı- çömleğini, halıcılık ve oniks taşını da ekleyeyim.
Ihlaradan ayrılırken Ihlara Köyü’nden geçiyoruz. Bu köyün bir adeti varmış; evlenecek yaşta kızı olan evlerin damlarında kızın fiziksel özelliğini yansıtan bir küp koyuyorlar. Talip olanın haberi olsun gibisinden.
Çevre yoluna çıkınca tümülüsler (tepe mezarları/anıt mezarlar) görüyoruz. Ölüler tepelere gömüldükten sonra üzerini başka bir tepecik oluşturacak şekilde toprakla örtüyorlar. Dünyanın en büyük tümülüsü Nemrut/ Kommagene Krallığına aitmiş. Dünyanın ikinci büyük tümülüsü de Türkiye’de, Gordion’da Milas’a aitmiş.
Bir sonraki durak Derinkuyu Yeraltı Şehri, ancak alınan bir habere göre burası çok kalabalık olduğundan biz de benzer özelliklerdeki Kaymaklı Yeraltı Şehri’ ne yöneliyoruz. Yolda dikkatimizi halkın büyük çoğunun evlerinde kullanılan duvar malzemesi çekiyor; ponza taşından yapılan kesme blok taşlar. Bu zenginliğin bir ifadesi olmakla kalmayıp, bölgenin hava koşullarına en iyi uyum sağlayan malzemeymiş.
Kaymaklı Yeraltı Şehri: Nevşehir'e 15 km uzaklıktaki Kaymaklı'dadır. Hristiyanlığın yayılma döneminde saldırılara ve dini baskılara karşı korunma amacıyla 6-10. yüzyıllarda kayalar oyularak yapılmış. MÖ 2000lere Hititler dönemine uzanan bir öyküsü var. Bizans döneminde de kullanılmış. Hatta Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde de kullanıldığı söyleniyormuş. Buraya toplanmak gerektiği zaman izdiham olmasın diye de her evin bu yeraltı şehirlerine tünelle bağlantısı var. Yeraltı şehirlerinin de birbiri ile bağlantısı var. Kaymaklı’nın yer altına doğru giden 8 katı var, ancak günümüzde 4 katı gezilebilecek durumda. Hole benzeyen ilk katı hayvanlar için yapılmış. Çeşitli odalar, mutfak, kilise ve havalandırma bacası var ve mekanlar bu baca etrafında olacak şekilde yapılmış. Bu gezdiğimiz yeraltı şehri haricinde kazısı yapılmamış pek çok yeraltı şehri varmış. |
Uçhisar yolu üzerinde Güvercinlik Vadisi’nin[2] ağzında Yemeni adlı bir mekanda öğlen yemeği molası veriyoruz. Bu mekan da tüflü oluşumun oyulması ile meydana getirilmiş sevimli bir restoran. Yemek fix menü: mercimek çorbası, pilav, pastırmalı kuru fasülye, tas kebabı, tatlı/meyve. İçecek hariç 7.500.000 TL. Yemeği ve mekanı genel olarak beğendik. Manzara da çok güzeldi. 5 dakika daha gitsek Uçhisar Kalesi’ne de çıkabilecekken, yine çok kalabalık olduğu duyumunu alarak ertesi güne bırakıyoruz.
Güvercinlik Vadisi; sol arka tarafta kalan yükseklik Uçhisar Kalesi |
Bu manzaradan Ürgüp’e gidiş yolunda sağ tarafta Ortahisar görünüyor. Bu hisar da yine tüflü oluşumların yarattığı mucizevi bir kale. Burası da Akdeniz’den gelen narenciyelerin depolanıp saklandığı yer olmuş. Ama eskiden Uçhisar ile birlikte gözetleme kulesi amacı ile kullanılıyormuş.
Yemek sonrası Turasan Şarap Fabrikası’na gidiyoruz. 2 dakikalık bir fabrika turu sonrasında küçük kadehlerde bize şarap ikram ediliyor. Doğrusu hiçbirimiz beğenmedik tattığımız şarapları. Ama yine de 4'er şişe aldık.
Buradan eski Asmalı Konak’a gidiyoruz. Burası eskiden bir Rum eviymiş. Şu an müze gibi. Şimdi dizide kullanılan konağa model olmuş. Oldukça eski. Burada Bülent çay ısmarladı. Ardından eski asmalı konağa gittik; ancak çok kalabalık olduğu için biz girmeye cesaret edemedik. Dışarıdan görüntüsü ile idare ettik. O civardaki kaya evlerinin resmini çektik.
Anne, baba, çocuk peribacasını sadece otobüsle yanından geçerken gördük ve otele giriş yaptığımızda saat 17:00 –17:30 civarıydı.
1-http://nevsehir.meb.gov.tr/kapadokya/yerlesim.htm 2-Güvercinlik Vadisi adını nereden alıyor? Geleceğin peri bacaları olmaya aday tüflü oluşumlar üzerinde güvercinlerin yaşayabilmeleri için açılmış deliklerden alıyor. Bu neden yapılıyor? Güvercinlerin gübresi bu yöre için değerliymiş, verimi artırıyormuş. |