PAMUKKALE

Buldan, Afrodisias, Kaklık Mağarası

08-11/12/2008/ Pamukkale, Buldan, Afrodisias, Kaklık

Buldan

Bol yokuşlu, köyden hallice bir kasaba. Buldan'a yaklaşırken, yol üzerinde " dokumanın başkenti" yazılı tabelanın yarattığı izlenimin aksine küçük, beklediğimden daha az büyümüş , kendi halinde bir ilçe.

Pamukkale-Buldan arası yol boyunca sağlı sollu bağlar gördük. Bölgenin şarapları adını duymamış olduğumuzdan hareketle daha çok yemelik ve kurutmalık üzüm yetiştiriciliği yapıldığını düşünüyoruz.

Buldan'da hayat, herhalde bayram olmasının etkisi ile, biraz donuk gibi geldi bize. Sabahın çok erken olmasa da buz gibi saatlerinde sırtını yüksek tepelere, dağlara yaslamış Buldan'ın odun ateşi dumanı tüten bacalarının kendini belli ettiği dar sokakları arasında dolaşıyoruz. Sadece bakallar ve Buldan dokuması ürünleri satan mağazalar açık. Yüzlercesi...Her zaman olduğu gibi bu sefer de tur ahalisinin aksine alışveriş canavarına yenilmiyoruz ve garip olanın onlar değil biz ikimiz olduğu fikrinde hemfikiroluyoruz.

Burada bulunacağımız 1 saati nasıl dolduracağımızı düşünürken yavaş adımlarla gezdiğimiz bir sokak arasında restore edilmiş Evliyazadeler Konağı'nın afişini görüp bir Türk khavesi içmez üzere içeri giriyoruz.

Göz kamaştıran güneşe rağmen soğuğun etkisi inanılır gibi değil. İçeriyi soba gibi ısıtan güneş naylon pencere gerilmiş balkonunda oturduğumuz konakta bizi de epey ısıtıyor. Konak, içeride hala çalışan bir el dokuma tezgahı, yapılan ürünlerin de satıldığı, aynı zamanda gözleme, kahvaltı, yöresel yemeklerin de yenebildiği bir yer haline getirilmiş.

Denizli- Aydın karayolu. Aydın il sınırları içinde kalan Afrodias'a gidiyoruz. Buldan'dan Afrodisias'a giden otoyol üzerinde dağlar, tepelerden dumanlar çıktığını görüyoruz. Bölge meğer buhar kent olarak biliniyormuş. 6800 nüfuslu ilçesi de var. Jeotermal enerji tesisleri var.

Yol boyu narenciye bahçesi. Olağanüstü..Yolculuğun genelinde narların dallarında çatladığını görüyoruz. Bu gezide ilk kez dalında siyah zeytin gördüm.

Afrodisias

Afrodisias, otoyoldan 38 km içeride. Bir yerleşim birimini geçince tepeye doğru çam ağaçları arasından tırmanıyoruz. Her kare, sıralanmış çınar ağaçları, sararmış yapraklar ve yaprakları tepesinde kalmış kavaklar kışın soğuk yüzünü gösteriyor.

Afrodit adına yapılmış bir kent.

Sebasteion: Augustus için yapılmış anıt.

Tiyatro: 7-8 bin kişilik. Kombine bilet sistemi olduğu bulunmuş, koltukların bazılarında isimler yazıyor. Hemen tiyatronun arkasında hamam var; tiyatronun hamamı. Farklı sıcaklıklarda suyun farklı odalarda toplandığı bir hamam.

Afrodit tapınağı M.Ö. yy da yerleşim küçük bir köy iken yapılmış. Kent önemini bu tapınaktan almaktadır.

Stadyum 30 bin kişilik. Spor amaçlı Gladyatörlük müsabakaları yapılıyor. Genelde gladyatörlük ölümle sonuçlanan bir spor ancak Anadolu'da bu spor bu şekilde yapılmamış.

Tetratlion Tetra; 4 ve lion; kapı kelimelerinden oluşan bir kelime. Dörtlü anıtsal bir kapı.

Burası gezimizin ilginç duraklarından. Arkeolog Prof. Kenan Erim'in 30 yılını bu antikkentin ortaya çıkmasına adaması ve ebedi ıstırahatı için tam da bu anıtsal dörtlü kapının gölgesini seçmesi insanın içini buruyor biraz.

Çok güzel tek katlı bir müzesi var. Ancak sadece 15 dakika ayrıldığından gereken önemi yine veremedik.

Bir kayboluş hikayesi ve bizim için aynı son

Dikkat! bu bölümdeki yazı kıssadan hisse amacı ile yazılmıştır.

Öğlen yemeğini Afrodisyas'ta bir kır restoranında yedikten sonra , programda yazan Yeşildere Şelalesi yerine Sakızcalı Şelalesine götürmeye karar veriyor rehberimiz.

Pamukkale sapağından ayrılan bir ok ile aksi istikamete döndük. Saat 17:05'te Uludağ'ı andıran bir tırmanış ile gün ışığı kaybolmadan 1200 mt yükseklikte bir köye ulaştık önce. Sonra bir kaç yerleşim birimini daha geçtik. Karanlık bastı ama yol bir türlü bitmedi. Karanlıkla birlikte gece soğuğu da yüzünü gösterdi. Tabii bu arada rehberi tüm gün pohpohlayan , 40 yıllık dost olan tur ahalisinden bin türlü ses yükselmeye başladı; " bu karanlıkta görebilecek miyiz ağlayan kayayı , suyu , şelaleyi" diye..Tam 1 saat sonra yol bir köy ile nihayete ulaştı.

Fakat otobüs giremediği için inip yürümek gerekecekti. Daha komiği rehberin buraya ilk kez geliyor oluşuydu. Bir ön araştırma yapmak için kendisi gidip bir baktı. 15 dakika sonra geldiğinde öğrendik ki 1-2 km yol daha gitmek gerekiyormuş; geri dönmeye karar verildi.

Bindik otobüse, özür konuşması yapıldı. Programda yazıyor, götürmesem anketlere götürmedi diye şikayet ediyorlar, vs vs açıklamalar...Sonra da dedi ki, "bizim sizi buraya getirmemiz bahaneydi; biz size şarap, fındık, çikolata ikram edecektik" ! Anlayamadığımız bir sebepten bir moral alkışı koptu rehbere.Herkes yelkenleri suya indirdi tabii. Bahadır 'dan yorum geldi ; kimine bedava kömür ile kimine şarap ile...

Sonra bir baktık, bir çanta dolusu şarap. Alkışlar eşliğinde ikram edildi, yanında fındık ve çikolata ile.

Böyle bitmedi gün tabii. Gündüz rehberin verdiği söz üzerine şarap marketine gidiliyor. Şarap meraklısı hatun çoktu bizim turda. Bu hezimet üzerine götürmemek olur mu? Ancak akşam vur patlasın çal oynasın başka bir otelin eğlence programına gideceklerin programı aksamasın diye şarap mağazası ziyareti ertesi sabaha, dönüş sabahına kalıyor.

Kaklık Mağarası

Pamukkale'den yaklaşık yarım saat uzaklıkta bir mağara içinde saklanmış küçük Pamukkale tarvertenleri de diyebiliriz. Daha otoparkında iken dehşet bir kükürt kokusu kapıda sizi bekliyor. Ama ilginçtir ki mağara bu kadar kötü kokmuyor.

Mağaradaki ışık hafiften kripton gezegenindeymişsiniz izlenimi veriyor ilk başta. Her an karşınıza yeşil, buğulu bir ışık hüzmesi ardından Süpermen çıkıverecekmiş gibi...İlginç sarkıt dikitler ardından bir rüya gibi mini travertenler görünüveriyor.