Pamukkale
Laodikeia Antik Kenti
Pamukkale antik dönemden beri termal bir yerleşim birimi olmuş. Değerini biraz da artıran bu olmuş.
Gün yüzüne çıkartılmış ve çıkartılmakta olan Antik Laodekeia, Hierapolis ve Afrodias kentleri bu bölgede. Laodekeia ve Hierapolis'in Karya medeniyetine mi Frig medeniyetine ait olduğu tartışma konusu olmuş. Ağırlıktaki görüş Friglere ait olduğu yönündeymiş. Hatta Laodikeia'nın bir süre başkentlik yaptığı söyleniyormuş.
Hıristiyanlar açısından, hepsi de Türkiye'de bulunan, ilk yedi kiliseden birisi Laodikeia'daymış, ancak görünür durumda değilmiş. Bu bölgede Bizans dönemine ait kilisler de mevcutmuş. Bununla birlikte Hıristiyanlıktan önce de tapınakların olduğu ve Musevi Cemaatinin yaşadığı tespit edilmiş.
Laodikeia, Lycos Vadisi'ne uzanmış; şimdiki adını (Çürüksu) kaynak suyu ile karıştığında oluşan kötü kokudan alıyor olmalı. Burası aynı zamanda Mezapotamya'dan Sard'a uzanan İpek Yolu'nun geçtiği bir güzergah. İç kentler ve liman kentler arasındaki geçişler üzerinde. Zamanının tektil/moda ve finans merkezi. Çürüksu ırmağından su içen koyunların yünlerinin pek iyi ve meşhurmuş; öyle ki M.S.2. ve 4. yyda Efes'e ihraç eder hale gelmişler.
Laodikeia'da kazı çalışmaları çok yeni. Şu an görünürde fazla bir şey yok.
Yaşam izleri M.Ö.5 bin yıl öncesine dayanıyor.
Seleukos Kralı 2. Antiakhos karısı Laodice'i onurlandırmak üzere bu şehri inşa ettiriyor. Her antik kentte olduğu gibi merkezde bir sütunlu cadde var. Suriye Caddesi denilirmiş.
Yer taşları iri kesme taşlar; at arabalarının tekerleklerinin geçişini kolaylaştırmak üzere geçiş kanalları yapılmış.
İlki 15.000 kişi kapasiteli, ikincisi 20.000 kişi kapasiteli 2 tiyatrosu var. Buradaki ilk tiyatro hayli yıkık. Sebebi, birisi M.S. 4. diğeri 7. yyda yaşanan depremlere bağlanıyor. Bunların Grek tiyatrosu modelinde inşa ediliğini öğreniyoruz. Tiyatro yamaca yaslanıyorsa Grek Tiyatrosu oluyormuş. Diğeri de taş besleme, destekler ile yukarı kaldırılan Roma tiyatrosu.
Deprem bölgesi olması sebebi ile de termal su bölgesi. Aynı zamanda çöküntü mağaraları var. Sular bazı noktalarda yer altından akıyor. Bu mağaralar suyun verdiği şekle göre oluşumunu sürdürüyor.
Sebasteion Tapınağı koruyucu, şehrin koruyucusu olduğu için vergiden muaf tutulurmuş.
Agoranın arkasında sonradan bazilikaya dönüştürülmüş bir hamam mevcut.
Otelimizin bölgesine geri geliyor ve Seyir Restaurant'ta travertenlere karşı açık büfe öğlen yemeği alıyoruz. Orta karar...
Karahayıt
Pamukkale'ye 10 dakika mesafede termal merkez. Küçük ama travertenlerin bulunduğu bizim otel bölgemizden çok daha hareketli ve sevimli. Temel özelliği suyunun kırmızı olması. Pamukkale'ye yakın olmakla birlikte suyunun yapısı değişikmiş. Burası tamamen otel, pansiyon, apart yerleşimi olmuş. Haneden çok bu tip işletmeler var. Çamur banyoları, aile banyoları ilanları gördük.
Karahayıt Belediyesi Termal Su Tesisleri adı altında çamur banyosu, aile yüzme havuzları, hediyelik eşya, restaurant gibi hizmet noktalarından oluşan bir işletme açmış.
Afyon'dan başlayarak tüm Pamukkale bölgesi termal bir turizm alanı. Tüm yıl açık tesisleri ile yerli ve yabancı turistlere hizmet vermekteler.
Hierapolis
Kutsal Şehir anlamına geliyor; M.Ö. 190 yılında kurulduğu ve adını Bergama'nın kurucusu Telephos'un eşi Hiera'dan aldığı bilinmekte. Kutsal olduğuna inanıldığından pek saldırı almamış.
Başka bir özelliği de dünyanın en eski termal sağlık şehri olmasıdır.
Apollon Tapınağı: temelleri geç hellenistik döneme ait, tapınak olarak kullanılmakta olan bu yapının M.S. 3yy'dan kaldığı tespit edilmiş.
Nekropol:
Bu kadar yer gezdik, böylesi büyük ve sağlam kalmış bir nekropol görmedik. Likya tipi lahitlerin yüzyıllara meydan okuyan duruşları büyüleyiciyi. Bu lahitlerin kapağı ters çevrildiğinde kayığa benzer. Dönemin dini inanışına göre öldükten sonra günahları az olunca nehirde gideceklerine inanıyorlar. İkinci yaşama inandıkları için de sevdikleri eşyalar ile kapatılıyorlar.
Geç Hellenistik dönemden erken Hristiyanlık dönemine kadar çeşitlenen lahit, tümülüs ve ev tipi mezar tiplerini görmek mümkün. Ev tipi lahitler statü simgesi. Büyük komutanlar ve imparatorlar tanrısallaştırılıyorlar. Lahitlerin üzerinde statüler var. Açılırsa, soyulursa diye beddualar yazılmış. Ayrıca korumak için de medusa başı resmedilmiş, oyulmuş.
Hamam Bazilika: Nekropol'den çıkar çıkmaz sol tarafta dimdik ayakta duran bu yapı evvelden hamam iken MS3 yydan itibaren bazilika'ya dönüştürülmüş.
Domitian( ya da Frontinus) Kapısı: Ortaçağ şatolarının girişlerini anımsatıyor; iki yanında kulesi, iki kule arasında da üç girişi olan bu kapı şehrin kuzey girişini koruyor. İmparator Domitian'a ithaf edilmiş ancak Asya prokonsülü Frontinus tarafından (M.S. 9.yy'da ) yaptırılmış olması sebebi ile ikisinin adı ile de anılmakta.
Sütunlu Yol: Frontinus kapısından girer girmez bu sütunlu yol karşılıyor ziyaretçileri. Her antik kentte olduğu gibi kentin kamu binalarının olduğu, gösterişli bir cadde.
Tiyatro: Nekropolden sıkı bir yokuş çıkarak tiyatroya varıyorsunuz. Genelde her antik yerleşimde olduğu gibi burada da tiyatro en güzel tepeye yerleştirilmiş ve olduğu gibi korunarak kalabilmiş. M.Ö. 200 lerde yapılmış. 20.000 kişilik. Üstelik gün batımında enfes bir traverten manzarası var.
Yüksek arkalıklı aslan ayaklı oturaklar kentin önemli kişileri için ayrılırmış.
Antik Havuz- Kazı Alanı Müzesi ( Büyük Hamam Kompleksi): Tiyatrodan indikten sonra aynı yerde bulunan antik havuzu ve küçük müzeyi gezebiliyorsunuz. Gezmek içinse havuza giriş ücretsiz. O soğuk havada dışarıdaki sıcacık havuza girmek isterseniz ücreti karşılığı antik kalıntılarla birlikte yüzebiliyorsunuz...
M.S. 2. yy'a tarihlenen müzede de tiyatro, Laodikeia ve Hierapolis kazılarında çıkartılan gündelik kullanılan eşyalar, gömüler, lahitler, heykeller, büstler ve frizler sergileniyor.
TRAVERTENLER
36 derece sıcaklıktaki suyun içinde bulunan Kalsiyum Hidro Karbonat havadaki oksijen ile olan teması sırasında karbondioksit ve karbonmonoksit uçarak kalsiyum karbonatın çökelmekte ve traverten oluşumuna sebep olmaktaymış. (İl Turizm Müdürlüğü) Travertenlerin üzerinde olduğunu sandığımız su birikintileri aslında kontrollü olarak verilmekteymiş, zira bu su yosunlaşma sebebi ile o pamuk görüntüyü yeşile döndürmekte ve cazibesini yitirmesine sebep olmaktaymış. Ayrıca ilk oluşumda yukarıda bahsi geçeken çökelme yumuşak kıvamda olduğundan üzerine basılması kararmalara sebebiyet verdiğinden bu cazibeyi azaltmadan burayı canlı tutatcak başka yollar bulunmuş. Travertenler kararmış gerçekten, suyu da az ancak bulunan çözüm; travertenleri ikiye ayırmışlar. Bir taraf dinlenir ve kendini yenilerken diğeri ziyarete açık. Turistlere yalınayak suya girmelerine izin veriliyor.