Dağ Açılıyor!
Thera Adası
Aşağı yukarı otuz dört yüzyıl önce, korkunç bir yanardağ patlaması. Ege denizindeki Thera adasını sarstı. Sadmenin etkisiyle, adanın şimdiki kraterini meydana getiren orta kısmı çöktü ve sahildeki evler, lavların altında kaldı. 1967'de, bir Yunan arkeologu, Spiridon Marinatos, Akrotiri denilen yeri kazmaya girişti. Bu, zor bir çalışmaydı, zira. Herculanum'da olduğu gibi. katılaşmış lavı kazmak gerekiyordu. Nihayet, hayatının bîr anında birdenbire donmuş, tüm bir şehir çıktı ortaya. Örneğin, latalardan örülme, son derece iyi saklanmış bir sepet bulundu. Ve hele duvarları zambaklar ve kayalıklar arasında uçuşan kırlangıçları gösteren ilkbahar manzaralarıyle bezenmiş bir salonda, 200'den fazla vazo duruyordu! Bunların bazıları hâlâ. kömürleşmiş besinlerle doluydu. Bu kısımda ayrıca, ağaç kasalı bir yatak ve bronz kap kacak da bulundu. Bu Kyklades (Ege denizindeki Yunan takımadaları) kültürü, bronz çağının son yüzyıllarına kadar dayanır. Bu kültürde, o zamanlar denizlere hâkim olan Minos Girit'inin etkisi ağır basar.
Ve Birden, Dağ Açılıyor!
Pompei sokakları işlek ve hareketli olmakla birlikte, Ostia sokakları gibi, küçücük dükkânlarıyle evlerin eşiğini tıkayan satıcılar, mesleklerini kalabalığın arasında icra eden berberler, amforalarını (çalınmasın diye) sundurmaların sütunlarına zincirleyen meyhaneciler, şişlerini halkın gözleri önünde çeviren kebapçılar tarafından işgal edilmiş değil. Ostia'nın geceleri de, araba tekerleklerinin takırtıları, tayfaların ve yedekçilerin bağırıp çağırmaları yüzünden, gündüzleri gibi gürültülü. Tacir dostumuz, Pompei'de uykusunu aldığı için, haklı olarak pek memnun. İşte bu sırada, korkunç bir patlama, havayı yarıyor. Hemen, herkes sokağa fırlıyor ve bütün yüzler kaygıyla Vezüv'e çevriliyor: dağın tepesinde, yeni bir krater açıldı.Göğe bir alev sütünü yükseliyor; az sonra bunu, mantar şeklînde muazzam bir duman izliyor. Aynı zamanda, yeni patlamalar havayı sarsıyor ve küllerden, taş topraktan ve lav külçelerinden olu§an bir sağanak, şehrin üstüne yağıyor. Gökyüzü yavaş yavaş kararıyor. Güneş kayboluyor ve sanki gece oluyor. Yanardağı taçlandıran alevler ve ateşler, Pompei'nin üstüne çöken karanlıkları aydınlatmağa yetmiyor.
Şu anda, halkın üzerinde bir panik rüzgârı esiyor. Piso ile misafiri, şehrin kapılarına doğru koşuyorlar; meyhaneci, dürüst bir müşterinin mermer tezgâha fırlattığı parayı almayı düşünmüyor bile. Sıcak, boğucu bir hal alıyor; aydınlanmak için meşaleler ve kandiller yakmak gerekiyor. Bununla birlikte, sakinlerin çoğu şehirden ayrılmakta hâlâ tereddüt ediyor. Herculanumlulara gelince, Vezüv'e daha yakın olan onlar, şehre doğru dalga dalga akan kor halindeki çamur selinden korkuya kapıldılar. Herkes, yarışırcasına kaçıyor; yataklarına mıhlanmış sakatlar ve hastalar, mahpuslar unutuluyor. Unutulanlar az sonra, yıkıntıların ve erimiş lavların altında kalacaklar. Pompei'de ise, şehrin kraterden uzak oluşu, her şeye rağmen bir güven duygusu yaratıyor; zenginlerin çoğu, bu kül sağanağından, evlerinde kalarak korunmayı düşünüyor ve malını mülkünü bırakıp gitmek istemiyor. Kaybedecek şeyi olmayanlar, ilk patlamalardan itibaren şehri terkedip canlarını kurtardılar. Ama diğerleri, geride kalanlar, vaktin artık çok geç olduğunu henüz bilmiyorlar. Bu karanlık gecede bulunması zor olan şehrin kapılarına bir an önce ulaşabilmek için, herkes itişe kakışa, birbirini çiğneyerek yollara dökülüyor. Ama artık, kraterden fırlayan çakılların ve kayaların ağırlığını çekemeyen çatılar, kaçışan şehirlilerin üzerine çöküyor.
Yukarıda: Pompei'nin şu sokağı ne kadar da canlı ve gürültülü! İki tekerlekli bir araba geçiyor; tekerlekleri kaymasın diye, kaldırımda açılmış oyuğu izliyor. Balık satın alan çocuğun gözleri "Roma" terazisinde... Bir kadın çeşmeden su alıyor. Onun üstündeki "afişçi" yapılacak belediye seçimlerinde aday olanların sloganlarını duvara yazıyor. Bazı adamlar da yakındaki meyhanede yiyip içiyorlar. Hanın duvarında, yetenekli bir ressamın adı yazılı.