Kayıp Dünyalar
Sitenin bu kısmını oluşturan bilgiler, Guy Rachet'in "Des Mondes Disparus" adlı eserinden alınmıştır.
Diğer Kaynaklardan Derlenen Bilgiler
Kazı Aletleri
Arkeolojik kazılarda, buldozerden tutun da maden parçalama çekicine kadar, bütün mekanik âletlerden ısrarla kaçınmalıdır. Belli başlı âletler olarak geriye kazma ve kürek kalıyor. Kaldı ki, bunların da çok büyük bir dikkatle kullanılmaları gerekir. Gelenek, toprağı kazma ile ancak pek az bir derinliğe kadar açmaya izin verir. Kalıntıların ortaya çıkarılıp temizlenmesi, daha sonra küçük kazağılar ve fırçalarla yapılır. Çıkan toprak genellikle el arabaları yardımıyle boşaltılır. Ama, Doğu'da bu iş için daha çok, baş üstünde taşınan küfelerden yararlanılır. O büyük şantiyelerde, küçük vagonlara başvurulur. Bunlardan başka, bir hafif âletler serisi kullanılır: örneğin duvarların ve yerlerin dikkatle açılıp temizlenmesine yarayacak bıçaklar, kazağılar, küçük kancalar, küçük yassı kürekler ya da kömür kürekleri, büyük ve sert fırçalar, küçük boy fırçalar. Bunlar dışında arkeolog, geometricinin ya da mimarın kutlandığı âletlerden de yararlanır; kazı alanının sınırlarını belirlemek için gerekli dikmeler, kazıklar, ipler; pusula ve diğer hassas âletler.
Winckelmann : Arkeolojinin Babası
Johann Joachim Winckelmann'ın hayatı bir başarı örneğidir. Brandenburg'a bağlı Stendal kentinde doğan Johann, yoksul bir eskicinin oğluydu ve ekmeğini kazanmak için sokaklarda şarkı söylemek zorunda kaldı. Kent kolejinin müdürü, onun erken gelişmiş zekâsını farkederek. öğrenimine kendi okulunda başlamasına yardım etti. Öğrenimini Berlin'de ve Halle'de sürdüren Johann sefalet içinde yaşıyordu. Ama, öğrenme tutkusu; bütün engelleri aştı. Kont Bernau'nun gözüne girmeyi başararak, onun kitaplığına müdür yardımcısı oldu. 1756'da resim ve heykel üzerine yazdığı bir kitapla biraz üne kavuşunca Roma'ya gitti. Orada papaya takdim edildi ve katolik oldu. İki yıl sonra, Kardinal Albani, kitaplığının ve eski eserler koleksiyonunun muhafazasını ona bıraktı ve nihayet Winckelmann.kendini tamamen kişisel çalışmalarına vermek olanağını buldu. Bu arada İtalya'yı dolaştı; Herculanum'da ve Pompei'de elde edilmiş ve Napoli kralı tarafından titizlikle saklanan buluntuları güçlükle de olsa öğrendi.
Ardından Herculanum'daki o Eski Eserler Hakkında Yazılarını yayımladı. İlk defa, arkeolojik kazılar üzerine yapılmış bir inceleme, geniş bir kitlenin ilgisini çekiyordu.
Winckelmann, 1768'de eski para koleksiyonlarını çalmak isteyen biri tarafından öldürüldü. Arkeolog, özellikle Herculanum ve Pompet buluntularına dayanarak, antik sanat eleştirisinin temellerini ortaya koyan ve ayrıca, Yunan ve Roma heykelciliğinin ilk bilimsel sınıflamasını yapan birçok eser yayımladı.
Bu olağanüstü çalışma, ona, "arkeolojinin babası" unvanını kazandırdı.
Arkeoloji Nedir?
İnsanlar, Yeryüzü'nü doldurmaya başlayalı beri, evler yaptılar, saray ve tapınaklarıyla şehirler kurdular, mezarlar kazdılar. Bu yapılar zamanla, ya büyük felâketler sonucu ya da kendiliğinden yıkıldı. Toprak, kumlar ve sular, insan varlığının bu izlerini silip süpürdükçe, onların yerini başka kentler aldı. Toprak kazılırsa, denizlerin ulaşılabilen diplerine inilirse, insan faaliyetinin bu çok ya da az önemli kalıntılarından birkaçına rastlama şansı bulunabilir. Bu belirtilerin araştırılması, incelenmesi, sınıflandırılması arkeolojinin temelini oluşturur. Toplumların izlerini araştırmaya yüzyıllar önce başlandı; ama, bu işin, kendine özgü yöntemleriyle gerçek bir bilim haline gelmesi çok yeni,henüz bir yüzyıllık bir olaydır.
Arkeoloji sadece bir moda mıdır? Hayır! Bir define bulma hayalini kim kurmamıştır? Zengin mezarlar, heykeller, paralar, gümüş kaplar, mücevherler; bütün bu olağanüstü buluntular, arkeolojinin bu yönüne karşı büyük bir ilgi uyandırdı.
Arkeolojik Kazıları Kimler ve Nasıl Yapabilir?
Türkiye'de bilimsel yöntemlerle kazı yapmak isteyen kimselerden kazı yapmak istedikleri yerin kültürleriyle ilgili bilim dallarında uzman olmaları; o bilim dallarında bir üniversite/yüksekokul öğretim üyesi ya da bir bilim kurumu yetkilisi olmaları; uzmanlaştığı bilim dalında yayınları ile tanınmış olmaları; kazıda yeterli tecrübeye sahip bulunmaları; bağlı bulundukları bilim kurumlarınca tavsiye edilmeleri; kazı için gerekli ödeneğin sağlandığını belgelendirmeleri aranır.
Stratigrafi (Katmanbilim)
Stratigrafi yöntemini jeolojiye borçluyuz. Jeologlar geçen yüzyıldan itibaren bütün yeryapısının üstüste binmiş az ya da çok kalın katmanlardan oluştuğunu farkettiler ve böylece bu yer yapılarının çağlar boyunca aldığı biçimleri ayırt etmeyi başardılar. Aynı şekilde, kentlerdeki bütün konut ve anıtların, yıkılarak yerle bir olmuş eski yapılar üstüne kurulmuş olduğu, bu yapı kalıntılarının zamanla gerçek birer katman oluşturduğu ve her katmanın bir dönemi ve bir uygarlığı temsil ettiği de arkeologların gözünden kaçmadı. Bu şekilde meydana gelmiş her düzeyde bulunan eşyalar ve yapıların mimari özellikleri, bütün düzeyleri birbirinden ayırdetme olanağını sağladı. Geçen yüzyılda, yüzeyler hiç hesaba katılmadan rasgele kazı yapılırdı. Yavaş yavaş arkeologlar, bu katmanları ayrı ayrı incelemenin yararını anladılar: Böylece, her düzey birbiri ardınca kazılarak tıpkı bir kitabın sayfalarını çevirircesine, yavaş yavaş tarihin derinliklerine inilebilecekti. Ne yazık ki bu sayfalar bir kez okununca, bir daha onarılamayacak biçimde dağılıp gidiyordu. Bugün bütün kazılar stratigrafi yöntemine göre yürütülür: bu yöntemin temeli, dikdörtgen ya da kare biçiminde bir alan saptamaktır; söz gelimi 100 metre karelik bir alan saptanır ve bu alan 10'ar metrekarelik karelere bölünür; kazı alanı böylece sınırlandırıldıktan sonra, her karenin toprağı kalın ya da ince katmanlar halinde sırayla kazılır. Kazıcılar, toprak altından çıkarılan anıtın ya da konutların hayatı süresince oluşmuş doğal bölmelere de dikkat ederler.
Arkeolojiye Götüren Öğrenimler
Daha yakın zamanlara gelinceye kadar, arkeloglar, kendi kendilerini yetiştiriyorlardı. Bu da çok defa, üzerinde çalışılan arkeolojik bölgelerin zararına sonuçlar veriyordu. Bugün, arkeolojiyle ilgili çeşitli öğrenim kurumları ve enstitüler vardır. Bunlar, genellikle klasik diller ya da asiriyoloji gibi ek bir bilim kolu içinde, arazi üzerindeki çalışmalarla tamamlanan, kuramsal bir eğitim ve öğretim verirler. Türkiye'de, özellikle Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi'ne ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne bağlı tarih, sanat tarihi, arkeoloji ya da klasik diller bölümleri, arkeoloji öğrenimi için bir hareket noktası olabilir. Bu fakültelerde, daha özel bir arkeoloji eğitim ve öğretimi veren bölümler de vardır. Bunlar arasında Eski Ön Asya Dilleri ve Kültürleri (Örneğin Sümeroloji ve Hititoloji), Hindoloji, Ordu Dili ve Pakistan Tetkikleri, Paleontropoloji, Prehistorya ve On Asya Arkeolojisi sayılabilir. Bunların dışında, -yine üniversitelere bağlı ya da "bağımsız olarak, Türkiye'nin çeşitli arkeolojik ve tarihî bölgelerinde tarih, arkeoloji, sanat tarihi, etnografya v.b. alanlarda bilimsel çalışmalar, teknik incelemeler kazılar ve konuyla ilgili yayınlar yapmak amacını güden, gerek ulusal, gerek yabancı araştırma merkezleri ve arkeoloji enstitüleri de vardır.
Arkeolojinin Yardımcı Kolları
Arkeolog, gerçek bir hümanist olmalı; yani hem insan bilimlerini, hem de fizik bilimleriyle doğa bilimlerinin bir bölümünü (örneğin bir buluntuyu tarihlendirmeyi) v.b. bilmelidir. Bazı işlemler, uzmanların yetki alanına girer. O, her şeyden önce, yayınların büyük bir çoğunluğunun yapıldığı dört beş modern dili bilmeli ya da hiç değilse, bu dillerde okuduğunu anlayabilmelidır. Hakkında bilgi edinmesi gereken bilimlerin tümü, daha sonra gelir. Bu yardımcı bilimler şunlardır:
Epigrafi: Her çeşit ölü dilde yazılmış eski kayıtların incelenmesi;
Filoloji: Bu dilleri ve dayandıkları edebiyatları inceleyen bilim;
Toponomi: çağdaş bir adla bilinen eski bir bölgeyi yeniden tanımak olanağını sağlayan yer adlarını ve onların etimolojisini
araştıran bilim;
Seramoloji; son derece önemlidir, zira çömleklerin [ya da seramiklerin) incelenmesi, bağıntılı kronojiler düzenlemeye yarayan karşılaştırmalara olanak sağlar;
Nümizmatik (sikkeleri inceleyen bilim) de serarnoloji kadar önemlidir. Bunlara
sijilografi (mühür bilgisi),
antroponimi (soy adlarının kökenini bulmaya yarayan bilim) ve Ortaçağ arkeolojisi için gerekli
heraldik ya da
armabilimi eklemek yerinde olur. Tarihöncesi arkeolojisi üzerinde çalışılıyorsa,
jeoloji, paleontoloji ve
paleobotanik, palinoloji (eski manzarayı yeniden tasarlamak olanağını veren fosilleşmiş çiçek tozlarının incelenmesi) dallarında sağlam bilgilere sahip olmak gerekir. Tarihe karışmış toplulukların hayat şartlarını öğrenmekte etnoloji daima faydalı olmuştur.
Bir Kazıdan Önce ve Sonra Neler Yapmak Gerekir?
Araştırma yapılmak istenen yer seçildikten sonra, o bölge halkı arasında bir soruşturma yaparak (ve özellikle konuyla ilgili yayınları tarayarak) orada daha önce kazılara girişilmediğinden emin olmak gerekir; daha önceki çalışmaları araştırıp öğrenerek, onlardan yararlanmak kuşkusuz en iyi yoldur. Eğer, eski yazarların sık sık sözünü ettikleri, bilinen bir Eskiçağ yerleşmesinde araştırma yapılacaksa ve özellikle o yerleşmede daha önceleri de kazılara girişilmişse, o Eskiçağ kenti üstüne bir inceleme yazısı hazırlayabilmek için eldeki bütün belgelerden tek tek yararlanmak gerekir. Bu araştırmacının, o Eskiçağ yerleşmesinin tarihini ve daha önce toprak altından çıkarılmış olan kullanım eşyalarını iyice tanımasını sağlar. Her kazıdan sonra, toplanan bütün belgeler, fotoğraflar, notlar, kazı günlükleri, çıkarılan eşyalar bir bir değerlendirilerek, önce bir dosya düzenlenir, sonra da bu dosyadan yararlanılarak bir kazı raporu hazırlanır. Konuyla ilgili özel dergilerde yayımlanan işte bu raporun özetidir. Bu ilk raporlar, öbür arkeologların da kendi bölgelerindeki araştırmaların gidişi üstüne bilgi edinmelerini sağlar.
Kazılar Hangi Dönemde Yapılır?
Bir arkeolojik bölgenin kazısı, bazen birkaç hafta, pek seyrek olarak da, birkaç ay devam eden, yıllık "çalışma devreleri" şeklinde, yavaş yavaş yapılır. Böyle hareket edilmesi, şüphesiz ekonomik nedenlere dayanır; ama, başka nedenler de vardır. Zira, eşyaları ve duvar kalıntılarını (bunlara -yapılar" adı verilir) gün ışığına çıkarmak yetmez. Onları temizlemek, eski biçimine göre onarmak (örneğin çanak çömlek parçalarını birleştirmek), incelemek, sınıflandırmak ve nihayet, bunlara ilişkin bir rapor yayımlamak gerekir. Öte yandan, arazide çalışmak, iklim koşullan nedeniyle, bizim bölgelerimizde ancak havaların iyi olduğu mevsimlerde; tropikal bölgelerde ise, yağışlı dönemler ve boğucu sıcaklar dışında mümkündür.
Heyecan Veren Bir Uğraş
Arkeoloji uğraşının iki kaynağı, bu bilimin iki yönünü aydınlatır. Bunlardan, çok değerli nesnelerin, hazinelerin bulunması demek olan birincisi, nadir olduğu ölçüde dikkat çekicidir. Bir Vix vazosu ya da Tutankhamon'uııki gibi bir mezar sık sık bulunmaz. İkincisi ise, "gündelik" arkeolojinin alanına girer; zira, şurası muhakkak ki, kazılarda altın mücevherlerden veya güzel heykellerden çok, kırık çanak çömlekler, sıradan madenî paralar, günlük hayatın ufak tefek eşyaları çıkarılır. Ama, basit, üstelik can sıkıcı görünen bu mezar arama işi, sonunda insana gurur ve heyecan verebilir. Bir arkeolojik bölgenin meydana getirdiği bu dev puzzle'ın (pazıl) bütün parçaları bulununca, eskiden varolanı hayata kavuşturmayı, daima yaşayan bir geçmişi yeniden canlandırmayı sağlayan bu uğraştır. Alm kazma küreği, dalın bir zamanlar başka insanların yaşadığı bölgeye; yok olmuş insanların hayatını süsleyen o basit, ufak tefek nesneleri âletlerinizle bulup çıkarmaya başlayın. İşte o zaman, hiç kuşkusuz, arkeoloji tutkusunun ne olduğunu anlayacaksınız.