Hindistan'da Sümer Tacirleri

Aşağı Fırat ve Dicle vadisiyle İndus vadisi arasında ticari ilişkilerin varlığı, çeşitli arkeoloji çalışmalarıyla kanıtlandı. İki bölgenin giyim kuşam şekilleri, çeşitli eşyaları ve sanat eserleri arasında benzerlikler saptandı ve hepsinden önemlisi, Mezopotamya'da İndus'tan gelme mühürler bulundu. Öte yandan, Hindistan'ın bazı bölgelerinde olduğu gibi, Sümer ülkesinde de, iki kişi arasında bir öküz kafasını gösteren karakteristik mühürler elde edildi. Bu arada, Basra körfezindeki bir adada kazılar yapan Danimarkalı arkeologlar, güneydeki Bahreyn ve Fırat'ın ağzındaki Failaka adalarında aynı mühürlerden büyük miktarda topladılar. Bu da gösteriyor ki, mühürler bu adalarda yapılmıştı ve Hindistan'la Sümer arasında malların transitine yarayan ambarlar oralarda bulunuyordu. Bundan başka, Sümer ve Akkad (Akkadlar, M. Ö. 2400 ve 2100 arasında Sümer ülkesine hâkim olan bir samî kavimdir) metinleri, "Dilmun" adlı bir adadan ve biri güneyde, diğeri batıda bulunan iki ülkeden, Magan ile Melukka'dan söz ederler. Bu bölgelerden getirilenve metinlerde adı geçen ürünler arasında kereste, bakır, altın, kalay, değerli taşlar, fildişi, hoş kokulu yağlar, adı saptanamamış bir kuş (tavus kuşu olabilir) yer alır. Bu aydınlatıcı bilgiler, Dilmun adasında şimdiki Bahreyn ya da Failaka'yı bulgulamak ve Magan'ı, Hürmüz boğazının iki yakasındaki bölgelere, yani İran ve Umman kıyılarına benzetmek olanağını sağlıyor. Melukka'ya gelince, İndus vadisi olması gerekir. İndus vadisi sakinlerini belirten Sanskritçe (İran'dan gelerek, M.Ö. 1500'e doğru İndus vadisini istilâ eden Hint - Avrupa kavimlerinin konuştuğu dil) terimin "mlekka" olduğunu ve bununla Melukka arasında benzerlik kurulmaya çalışıldığını da ilâve edelim.

Enkita'nın Ziyareti

Enkita, Melukka ülkesinin uzak kentlerine ilk defa gelmiyor. Kendisi Sümer'in en zengin şehirlerinden biri olan Ur'da oturur ve şahsına ait bir gemiyle, her üç yılda bir, uzak kıyı ülkelerine giderek, götürdüğü malları çeşitli eşya ve madenlerle değişir. Sonra da bunları Ur tüccarlarına satar. Melukka'nın başkentinde onu, gemisindeki yükle değişeceği malları depolarında daima hazır bulunduran, kendisi gibi zengin bir tacir, evinde misafir ediyor.

Melukka'h tacirin oturmakta olduğu büyük bina, heybetli kalenin tepeden baktığı aşağı şehirde bulunuyor. İp gibi dosdoğru uzanan sokaklar boyunca sıralanmış evlerin hemen hemen hepsinde olduğu gibi, bu yapının da pişmemiş tuğladan yapılmış cephesinde açık yer olarak sadece geniş bir kapı var. Bu kapı, bekçi odasıyle son bulan bir dehlize açılıyor. Enkita, avlusu tuğla döşeli ve özel kuyusu küçük bir bölmeyle çevrili bu evin rahatlığından memnun. Ona, içinde yıkanma yeri bulunan bir daire ayrılmış; ev sahipleri ise, Himalaya sedirinden yapılmış üst katta kalıyorlar. Enkita'yı hayran bırakan şeylerden biri de, dışarda her yerin toplayıcı kanallarla donatılmış olmasıdır. Bu sabah Enkita, ülkesine dönmek üzere, ev sahibine veda edecek. Ev sahibi kendisine refakat ediyor, îki adam odalardaki yarı karanlığın tersine, göz kamaştırıcı bir ışığa boğulmuş sokağa çıkar çıkmaz, ev sahibinin, pişmiş topraktan ya da ağaçtan yapılmış oyncaklarla; hayvanlar, bebekler, iple çekilen küçük arabalarla kapının eşiğinde oynayan çocukları, üzerlerine atılıyor.

İndus'un büyük kentlerindeki günlük yaşamı gözlerimizin önünde canlandırabiliriz. Kadınlar pazara, alışverişe gidiyorlar. Başlarında o zamanın modasına ve geleneğine uygun, geniş kenarlı hazır şapkalar var. Bir adam kanalizasyonu temizliyor. Sokağın ucunda, iki öküzün çektiği bir araba tozları kaldırıyor. Vazolarını sergileyen çömlekçi, yeni kaplar yapmak için balçığa şekil vermeğe devam ediyor.